Siyaset Matematiği

21 Mart 2008 Cuma

Matematik kesinlik gerektirir. Çizgileri nettir. Siyasetinki ise, esnek. Matematik ideali arar. Siyaset de. Matematiğin idealleri kurallara bağlı. Siyasetinki kuralsızlık. Siyasette olasılıklar 100 üzerinden hesaplanır, matematikte ise, en büyük olasılık 1’dir. Bu yüzden matematikte siyasete yer yoktur, matematik bilmeyenin de siyasette yeri yoktur. Biz bu yazımızda ne siyaset matematiğinin teorisine gireceğiz, ne de Parlamento aritmetiğine dayalı cebirsel hesaplar yapacağız. Daha çok siyasetteki bilinmeyenlerin, bilinenler üzerine baskısı ve hız ile kuvvetin çarpışmasından doğan “güç” kavramı etrafında tur atıp, bu “güç”ün matematiksel bir kavram olarak olası “boyut”larına göz atacağız.
Türkiye’de siyasi dengeler, 1 Mart 2003 tarihinden itibaren bozulmaya yüz tuttu. TBMM’nin 1 Mart Tezkeresi’ni reddetmesi üzerine, birileri Türk Siyaseti’nin genetik yapısı ile oynamaya başladı.

Deniz Bölükbaşı, “1 Mart Vakası” adlı kitabını, “TBMM 1 Mart Tezkeresi’ni reddederek tarih mi yazmıştı, yoksa tarihin farklı bir şekilde yazılması fırsatını heba mı etmişti?” sözleriyle noktalıyor.

1 Mart Tezkeresi TBMM’den geçse, TSK de Irak’ın kuzeyine girseydi neler olurdu? Hesap makinesinin olmadığı dönemlerde matematiksel işlemlerin doğruluğunu anlamak için sağlama yapılırdı. Peki biz 1 Mart Tezkeresi’nin sağlamasını 21 Şubat Kara Harekatı ile yapabilir miyiz? Deneyelim..!

Deniz Bölükbaşı’nın olasılık hesaplarına göre, 1 Mart Tezkeresi kabul edilseydi, gelişmeler belki Türkiye’nin dış politikasına ve terörle mücadelesine olumlu yansıyacaktı. Çünkü davetiyenin sahibi ABD idi. 21 Şubat Kara Harekatı ise, iç dengeleri sarstı. ABD kılavuzluğunda Zap Kampı vuruldu. Ama bomba Ankara’da patladı.
Kara Harekatı’nın 29 Şubat’ta bitirilmesi üzerine eteklerdeki taşlar döküldü. Kimse sözünü esirgemedi. TSK, kavgaya uzanan tartışmanın odağında kaldı.
3 Mart’ta ilk kez bir Genelkurmay Başkanı, üniformasını ortaya koydu.
Şimdi manzara-i umumiyeye bir göz atalım…
Tarih 27 Şubat 2008…
ABD Savunma Bakanı Robert Gates, Yenidelhi’den Ankara’ya gelirken, “Türkiye iki hafta içinde Irak’tan çıkmalı” diyor. Ankara’dan ayrılırken işin rengi değişiyor.
Tarih 29 Şubat 2008…
Genelkurmay Başkanlığı, kara harekatına katılan birliklerin 29 Şubat sabahı itibarı ile yurda döndüklerini açıklıyor.
Aynı gün (29 Şubat 2008)…
Çekilme kararının ABD’nin dayatması üzerine alındığı iddiaları, haber kanallarının canlı yayınında dile getirilmeye başlanınca sinirlenen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Aydın Doğan’ın Doğan Haber Ajansı (DHA)’na şu özel demeci veriyor:

“Operasyonun bitiş şekliyle ilgili çesitli spekülasyonlar yapılıyor. Çekilme emri tamamen askeri gerekçelerle verilmiştir. Bu karar operasyonun hedeflerine ulaşması nedeniyle verilmiştir. Hiçbir makamın hiçbir etkisi, iması olmamıştır. Herhangi bir baskı söz konusu değildir. Özellikle ABD Savunma Bakanı Sayın Gates'in gelmesiyle aynı döneme rastlaması tamamen bir tesadüftür. Çünkü bu karar çok daha önceden verilmiştir. ABD Savunma Bakanı, Türkiye'ye ayak bastığında, çekilmenin bir kısmı zaten icra edilmiş bulunmaktaydı.”
Tarih 3 Mart 2008….
Genelkurmay Başkanı, basın brifinginde de Başbakan Erdoğan’ın çekilmeden habersiz olduğu yorumlarına neden olan “ULUSA SESLENİŞ” konuşmasını değiştirmesine ilişkin şu açıklamayı yapıyor:
“Ulusa Sesleniş' kaydı 27 Şubat Çarşamba günü yapılmıştır. Belki bilginiz vardır. Bu kaydın yapıldığı tarihte birliklerimizin önemli bir bölümü daha operasyon bölgesindeydi ve faaliyetler devam ediyordu. Başbakan'ın o söylediği tarih itibariyle o ibare doğru ibaredir. Çünkü birliklerimiz harekata devam ediyordu. Bu gerçeği bilmenizi isterim.”
Tarih 4 Mart 2008…
CHP ve MHP liderleri grup konuşmalarında Genelkurmay Başkanı’nın açıklamalarını tatmin edici bulmadıklarının mesajını veriyor. Her ikisinin de üslubu sert.
Aynı gün (4 Mart 2008) gece…
Eleştirileri, “saldırı” olarak nitelendiren Genelkurmay Başkanlığı, yazılı açıklamasında, “Bu saldırılar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadele azmine, hainlerden daha fazla zarar vermektedir” İfadesini kullanıyor.
Ankara adeta buz kesiliyor.
Tarih 5 Mart 2008…
Baykal ve Bahçeli, eleştirilerine muhatabın Başbakan olduğunu açıkladılar. Genelkurmay Başkanı alınganlık göstermişti.
Alınganlık gösteren biri daha vardı. 5 Mart 2008 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin birinci sayfasındaki Latif Demirci’nin çizdiği karikatürdeki kahraman…
Sonuç..?
2003’te 1 Mart Tezkeresi reddedildi, 2008’de Türkiye “Birleşik ya da bağımsız Kürdistan”ın nefesini ensesinde hissetti… TSK, 5 yıl rötarlı da olsa 21 Şubat’ta Irak’ın kuzeyine girdi, Türkiye’yi tek bir millet olarak arkasında hissedemedi. Mehmetçik, sınır ötesinde PKK’yı vururken, Mehmet Bey’ler içeride birbirine düştü…
İş şirazeden çıktı..!
Birileri, şeytan yerine birbirini taşlayanların kulaklarını çekti, ülke sessizliğe gömüldü.
Sessizliği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya bozdu.
Ne zaman ?
Muhalefetle askerin birbirine düştüğü anda yeni “KÜRT AÇILIMI”nı yapmak üzere Başbakan Erdoğan Siirt’e gitmeden hemen önce… “KÜRT AÇILIMI” ve sınır ötesi harekat unutuldu, Türkiye cumartesi sabahına yeni bir gündemle uyandı.
İlk şok atlatıldıktan sonra karşı taarruz başladı. “İrticanın odağı olmak”la suçlanan AKP’yi savunma görevi eski solcu Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a verildi. Başbakan Erdoğan da olağanüstü toplanan parti grubunda, “Fildişi kulelerde oturanlar, Ergenekon Çetesi ile yaptığımız mücadelemizden rahatsız oldu” dedi.
Peki Ergenekon Operasyonu’ndan rahatsız olan kim?
Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt..!

Rahatsızlığının ipucu, 30 Ocak 2008 tarihli açıklamasında gizli…

Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile Makedonya Savunma Bakanı Lazar Elenovski görüşüyor. Genelkurmay Başkanlığı, görsel medyaya bu rutin görüşmeyi isterlerse canlı yayınlayabileceklerini bildiriyor. Büyükanıt, misafirinin yanında konuya ilişkin soru bile yöneltilmeden şu açıklamayı yapıyor:

“Ergenekon olayına değinmek istiyorum. Yasadışı yollara çıkan olabilir. Yargı karar verir. O da uygulanır. Her fırsatta silahlı kuvvetler ile ilişkilendirme çabaları geçmişte de oldu, şimdi de oldu. TSK suç örgütü değildir. Hata yapan yargı önünde cezasını çeker. TSK’yı ilişkilendirme çabaları beyhudedir. Suç varsa ceza da vardır.”
AKP Lideri, yel değirmenleri ile Genelkurmay Karargahı’nı birbirine karıştırıyor. “Çete operasyonundan rahatsız olanlar var” derseniz bir kavgaya tutuştuğunuzu itiraf etmiş olursunuz.

Tıpkı Hırant Dink cinayetinde olduğu gibi bir ayrıntı çok dikkat çekti. Cinayetten birkaç saat sonra on binlerce insan, nerde ve ne zaman hazırlandığı açıklanamayan pankartlarla İstanbul sokaklarını nasıl doldurmuştu?
Kapatma davasına karşılık jet hızıyla AKP kulislerinden “Anayasa değişikliği’ne gidilir” haberleri geldi.
Siyasette refleks tepkiler çoğu kez baş ağrıtır. Ama görünen o ki, AKP’nin refleksi üzerinde önceden düşünülüp taşınılmış.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kapatma davasına karşılık Senegal’in Başkenti Dakar’dan, “Türkiye’ye ne kazandırıp ne kaybettireceği düşünülmeli” diyor.
Biz de diyoruz ki, “Anayasa değişikliği Türkiye’ye ne kazandırır, ne kaybettirir. Hiç düşündünüz mü?”

Montesquieu’dan buyana demokrasilerde devleti ayakta tutan “KUVVETLER AYRILIĞI” modelidir.
Yasama, Yürütme ve Yargı’nın ayrı ayrı, bağımsız gücü ve sorumluluk alanları vardır. Biri diğerinin “güç” kullanmasına sınırlama getirebilir. Kabaca biri diğerinin denetleme mekanizmasıdır. Peki, demokratik devlet anlayışının temel taşlarından birini (yargı) by-pass ederseniz ne olur?

Denetlenemeyen bir “güç”ün sınırlarını kim belirleyebilir? Vatandaşa tanınmayan özgürlükler kurumlara tanınırsa ne olur? Ve bu kurumlar, kendisini büyüten demokratik yapıya zarar verme noktasına geldiğinde kim müdahale eder? Yürütmenin elinde bulundurduğu “güç”ü suistimal etmesini, yani totaliter bir anlayışa kayma olasılığını engelleyecek bir başka güç yargıdır. Yargıyı by-pass edip, sistemin genetik yapısını bozarsanız, askeri müdahalenin yolunu açarsınız. MHP Lideri Bahçeli’nin 18 Mart grup konuşmasında söyleyemediği budur.
Yazımızın başında sözünü ettiğimiz “güç” kavramı, işte bu noktada “boyut” değiştirir.
Siyasette olasılık hesabı 100 üzerinden yapılır. Matematikte ise, en büyük olasılık 1’dir demiştik. “1 Mart Tezkeresi kabul edilseydi ne olurdu?” sorusuna şimdi yanıt verebiliriz. Kabul edilmedi bunları yaşadık… 99 olasılığı tükettik, hızla son olasılığa gidiyoruz.
Ama siyaset matematiğinde iki kere iki dört etmiyor. Sıfırın da tüketildiği yer var. Galiba oraya, “Bir devrin bittiği yer” deniyor.
21.03.2008

0 yorum:

 
 
 
 
Copyright © güvence