“YENİ DÜNYA DÜZENİ” YA DA BOP “OPERASYONU”

10 Haziran 2010 Perşembe

Aldırmayın siz, New York Times'ın, “ABD’nin uysal müttefiki değişiyor. Bu durum Washington’u tahrik ediyor” türünden attığı başlıklara. Yaşananlara bakılırsa iki müttefikin arasından su sızmıyor. Anlatacağım. Biraz sabredin.
Mavi Marmara’ya yapılan kanlı İsrail baskını dünyanın yüreğini ağzına getirdi. Türkiye öyle bir gürledi ki, sanırsınız İsrail semalarında Türk F-16’larının attığı bombalar patlıyordu. İlk gün de yazdık (Devlet olmak) madem sen de İsrail’i vuramayacaksın neden bağırıyorsun? Neden 11 Eylül’ü kendine emsal alıyorsun? İki ülke savaşamayacağına göre bir çözüm şart.

Böylesine kritik anlarda vereceği bir küçük sinyal için gözümüzü Cengiz Çandar’a çevirdik. Sağolsun o da geciktirmedi. TRT 1’de katıldığı “Enine Boyuna” programında, “Tek çözüm var. Ya İsrail’de, ya da Türkiye’de hükümet değişecek” dedi.

Ama bu kez kazın ayağı öyle değil. Başbakan Erdoğan, asıl formülü Beşşar Esat ile ortak basın toplantısında ilan etti:

“Ortadoğu’da barışın yolu El-Fetih ile Hamas’ın barışmasından geçer.”

İşte bu söz, İsrail ile yaşanan krizin kırılma noktasıdır.

BOP YENİ BAŞLIYOR

Şimdi fikir babalığını İsrail’in, isim babalığını Bush’un yaptığı ve Ocak 2004’te Başbakan Erdoğan’la paylaştığı, O’nun da “eşbaşkanlığını” ilan ettiği Büyük Ortadoğu Projesi’ne bir daha göz atalım. Yeni bir spekülasyona yol açmamak için de o günlerde haberi Türkiye’ye duyuran Yeni Şafak Gazetesi’nden alıntılar yapacağız.

İsrail, İslam radikalizmine teslim olmuş bir Orta Doğu karşısında laik, demokratik Türkiye'yi hem kendisi, hem de Avrupa için güvenli bölge olarak görüyordu. Daha doğrusu Türkiye’ye böyle bir misyon yüklemek istiyordu. Bunu da ABD ile sağlayacaktı. Fakat bu kez Türkiye’ye biçilen, soğuk savaş döneminde olduğu gibi statik değil, aktif bir roldü. Hatta Türkiye’ye savunma mevzii olarak değil saldırı üssü gibi bakılıyordu. Yani, “Radikal İslâm”ı “Ilımlı İslâm”a dönüştürecek enjeksiyonu Orta Doğu’ya Türkiye yapacaktı. Bunun için de Türkiye’nin öncelikle bölgedeki radikal devlet yöneticileri ile legal ve illegal örgütlerin güvenini kazanması gerekiyordu.


Bölgede bir güven bunalımı olduğunu, Bush ile görüşmesinden sonra Harvard Üniversitesi'nde "Ortadoğu'da Demokrasi, Avrupa'da Çoğulculuk ve Türkiye Perspektifi" konulu konferans veren Erdoğan bizzat dile getiriyordu. Erdoğan, 2004’te ABD’deki konuşmasında, şunları söylüyor:

"Ortadoğu'da ve genelde İslam dünyasında demokratikleşme konusunda gözardı edilemeyecek bir talep mevcuttur. Bu demokrasi talebinin somut bir dönüşüm sürecine girmesine ABD ve AB yardımcı olmalıdır. Ancak, bu aynı zamanda bir yöntem sorunudur. İstikrarsızlık kendi başına demokratikleşme sağlayamaz. Bölge insanında bir güven sorunu vardır. Bunun bölgede bir direnç yaratması ve radikal unsurları beslemesi söz konusudur. Adımlar dikkatle düşünülmeli ve atılmalıdır. Bu çabaya değeceğine inanıyorum."

Erdoğan, bu sözlerini müteakip, “İsrail devletinin yaşama hakkını kimsenin tehdit etmesine Türkiye razı olmayacaktır. Aynı şekilde, Filistin devleti de tanınmış ve güvenli sınırlar içerisinde İsrail devletiyle yan yana yaşamalı ve Filistin halkının güvenlik ve refahı da garanti altına alınmalıdır. ABD buna etki yapabilecek yegâne güçtür" diyor.

Erdoğan, Türkiye'nin, Ortadoğu'da demokratikleşmenin teşviki konusunda kendi payına düşeni yapmaya hazır olduğunu da vurguluyor.

BUSH’UN İSTEDİĞİ DİN ADAMLARI

Peki Erdoğan Orta Doğu barışı için ne yapabilirdi, ne yaptı?

1 Şubat 2004 tarihli Yeni Şafak Gazetesi’nin manşetten verdiği habere göre, Bush, Erdoğan’dan Orta Doğu ülkeleri başta olmak üzere Çin’e kadar uzanan tüm hattaki ülkelere ilahiyatçı ya da din görevlisi göndermesini istiyor. Bush’un istediği bu Türk din adamları, gittikleri ülkelerde, “Radikal” duruşu, “Ilımlı İslâm” duruşuna dönüştürecekti.

Peki Türkiye, Bush’un istediği bu din görevlilerini bahsi geçen ülkelere gönderdi mi? Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi internet sitesindeki bilgilere göre, Hıristiyan ülkeler ve Türk Cumhuriyetleri dışında sadece Suudi Arabistan’da din görevlisi var. Filistin, İran, Pakistan, Afganistan gibi ülkelerde Diyanet İşleri’nin resmi ya da geçici din görevlisi bulunmuyor.

Eğer Bush’un istediği müslüman din adamları, “Radikal İslami” akımların canlı olduğu ülkelere ve bölgelere gönderildi ise, bunların Diyanet İşleri Başkanlığı’nın memuru olmadığı kesin.

PATENT İSRAİL’İN

Yeni Şafak Gazetesi’nin haberinde Büyük Ortadoğu Projesi’nin fikir babasının İsrail olduğu da vurgulanıyor. Haberde sadece bu durumun kafaları karıştırdığı ifade ediliyor. Başka da bir yorum yapılmıyor, detaya girilmiyor. Bu haberler daha sonra AKP içinde ciddi rahatsızlıklar yaratıyor. Ama yapacak bir şey yok arşive girdi bir kere.

GÜVEN TESİSİ

Bu bilgiler ışığında 2004 Türkiyesi ile 2010 Türkiyesi’nin, İslam Dünyası’ndaki görüntüsüne bakmakta yarar var.
Orta Doğu’dan Asya’ya kadar tüm radikal İslamcı ülke ve örgütlerin gözünde 2004 Türkiyesi, halâ Kemalist Kurulu Düzen’in hüküm sürdüğü bir ülkeydi. 2010 Haziran’ında ise, Ergenekon ve Balyoz davaları ile Kemalistlerin sırtını yere getirmiş, İran’ı bile sollayan, İslâm’ın bayraktarlığını yapan bir Türkiye var. Bir de Siyonist rejime karşı savaş çığlıkları atınca Hamas militanları bile Gazze sokaklarında Türk Bayrakları ile gösteriler yaptı.
Bir haftalık bağırış çağırıştan sonra Hamas’ın da istenilen kıvama geldiğini göz önünde bulunduran Başbakan, çözümün Hamas ile El Fetih’in barışmasında olduğunu açıkladı. Demek ki, sorun İsrail’den kaynaklanmıyormuş..!

“HAMAS’TAN YETKİYİ ALDIM”

Başbakan Erdoğan, İstanbul’daki basın toplantısında bir soru üzerine şunları söylüyor:

"Bu barış için olmazsa olmaz şarttır. Böyle bir dönemin içersinde halâ ayrılık gayrılık olmamalı, olmaz. Ben bu konuda inanıyorum ki, biz bu barışı, sağlarız. Ama tarafların barış yanlısı olması şart. El Fetih'in, Hamas'ın barış yanlısı olması şart. Hamas yetkilileri bu konuda bize gerekli yetkiyi veriyorlar ve 'biz bu konunun çözülmesini istiyoruz.' diyorlar. Aynı yaklaşımı bizim El Fetih'den de biraz sonra görüşme yapacağız görmemiz lazım. Bunun çözülmesi kesinlikle şart. Ve Filistin halkını talepleri burada her şeyin üzerindedir. Filistin halkının taleplerini bir kenara bırakamayız. Burada El Fetih ve Hamas'ı farklı konuma kimsenin de uluslararası camiada oturtma yetkisi yoktur. Kalkıp ‘El Fetih bu gün görüşme yapılabilen örgüttür’ demek, Hamas'ı ‘terör örgütüdür’ diye noktalamak ciddi bir yanlıştır."

BEDELİ HAMAS ÖDEYECEK

Bu kısaca şu anlama geliyor. Cengiz Çandar'ın dediği gibi çözüm, ya İsrail hükümetinin, ya da Türk hükümetinin görevden ayrılması ile sağlanmayacak. Mavi Marmara saldırısının bir bedeli varsa bunu Hamas ödeyecek. Yani seçimle gelen Hamas, bir şekilde hükümetten ayrılıp yine seçimle Filistin'in bekası için ya iktidardan uzaklaşacak, ya da kendisine El Fetih'i iktidar ortağı yapacak.

AB DE DENEDİ BAŞARAMADI

Bu arada küçük bir parantez açmakta yarar var. Hamas ile El Fetih'i barıştırmak için 2009'un ilk aylarında AB de girişimde bulundu. Solana bu amaçla Orta Doğu turuna çıktı. Ancak sonuç alamadı. Belki bu başarısızlığının nedeni BOP eşbaşkanı olmayışıydı.

HAMAS’I ILIMLI NOKTAYA ÇEKMEK

Peki, Filistin’de Hamas ile El Fetih’in barışması nasıl bir sonuç doğuracak?

Mavi Marmara baskınından sonra, BM’de İran’a yeni yaptırımlara da “hayır” diyen Türkiye’nin sözünü dinlememek, bu kez Hamas’ı İslam dünyasında zora sokacak. Türkiye’nin önerilerini reddetmesi halinde Hamas, sadece Türkiye’nin değil, pek çok İslam ülkesinin de tepkisini toplayacak. Yani Hamas, kendisine nazaran daha “ılımlı” olan El Fetih ile barışıp, bir erken seçime gidecek. Böylece Filistin’deki bölünmüşlük ortadan kaldırılıp, İsrail ile müzakereye yatkın yeni bir hükümet kurulabilecek.

El Fetih, Erdoğan’ın bu çağrısına ilk günden olumlu yanıt verdi. Hamas’ın da kanaat önderlerinden sıcak mesajlar var.

Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar pek çok ülkenin cazibesine kapılacağı, “Yeni Osmanlıcılık” ve “Halifelik” gibi misyonlar yüklenmiş Türkiye’nin önce inandırıcı olması gerekiyordu. Güven sorunu İsrail’le tırmandırılan kontrollü kriz sonucu İslam ülkelerinde kısmen tesis edilmiş durumda. Sonuç olarak BOP’un “Ilımlı İslam” modeli, surda bir gedik açtı.

Şimdi siyasi irade beyanından sonra bir de askeri irade beyanı gerekiyor. Türkiye’nin savaşacağı son ülke İsrail olduğuna göre, Irak’ın kuzeyinden 36. paralele kadar uzanan askeri bir operasyon, bölge ülkelerinde ciddi bir güven tesis edecektir. İşte kimilerinin “Yeni Dünya Düzeni” diye yutturmaya çalıştıkları “operasyon” budur.10.06.2010

0 yorum:

 
 
 
 
Copyright © güvence