DEVLET CİDDİYETİ Mİ SİYASET SİMSARLIĞI MI?

13 Temmuz 2010 Salı

Mayıs sonunda 9 Türk’ün öldürüldüğü Mavi Marmara baskınından hemen sonra Davutoğlu, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’la görüşmesinde, “Bu saldırı, psikolojik olarak Türkiye için 11 Eylül saldırısı gibidir” demişti.

Mavi Marmara saldırısını 11 Eylül saldırısı ile eş tutar ve bunu da dünya kamuoyuna ilan ederseniz, bu saldırının bedelinin de ağır olacağını ilan etmiş olursunuz.

2 Haziran’da bu sayfalarda kaleme aldığım, “Devlet Olmak” başlıklı yazımı, “Lafla peynir gemisi yürümez” diye noktalamıştım. Nitekim öyle de oldu ve lafla peynir gemisi, ıkına tıkına bir ay yürüdü.

Anlaşılan bazıları bu milletin “balık hafızalı” olduğu yalanına kendisini çok fazla inandırmış.

İsterseniz biraz hafızalarımızı yoklayalım. 31 Mayıs 2010 Pazartesi sabahı Gazze’ye insani yardım götüren İHH filosuna İsrail komandoları saldırdı. Saldırıda 9 Türk’ün öldüğü 24 saat sonra öğrenilebildi.

Saldırının yapıldığı gün Başbakan Vekili sıfatı ile Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Ankara’da basın toplantısı düzenledi. Arınç, “Saldırı karşılıksız kalmayacaktır. Bu işin sorumluları insanlık tarihine ve vicdanına hesap vermekten kurtulamayacaktır” dedi.

O basın toplantısında bir şey oldu. Arınç, henüz olay çok sıcakken içeriğini muhtemelen kendisinin de bilmediği, “diplomatik şartlar”dan bahsetti. Ama bu şartların ne olduğunu söylemedi. Fakat Arınç o an için ve her an için son derece önemli olan bir şey söyledi:

“Diplomatik şartların yerine gelmesi, taleplerin takip edilmesi, bir DEVLET olarak TÜRKİYE’nin ciddiyetini gösterir.”

Ankara toparlandı, durum değerlendirmesi yaptı ve yaklaşık olaydan 15 gün sonra İsrail’e “Olmazsa olmaz” 4 maddelik şartını açıkladı:

1- İsrail saldırı nedeniyle özür dilemeli.
2- Uluslararası soruşturma açılmasını kabul etmeli.
3- Ölenlerin ailelerine tazminat ödemeli.
4- El koyduğu gemileri derhal iade etmeli.

Bu haber tüm dünyaya Anadolu Ajansı aracılığı ile geçti. Anadolu Ajansı, yaklaşık 9 gün sonra Kanada’dan bir haber daha geçti. Başbakan Erdoğan’ın Toronto Star Gazetesi’ne verdiği demecin tercümesi. Erdoğan, Toronto’dan bir kez daha dünyaya Türkiye’nin İsrail’in yerine getirmesini istediği koşulsuz 4 şartını açıklamıştı:

1- İsrail özür dilemeli.
2- Hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödemeli.
3- Uluslararası bir soruşturmayı kabul etmeli.
4- Gazze’ye uygulanan ambargo kaldırılmalı.

Ankara, bir haftada şartlarını revize etmiş, gemilerin iadesinden vazgeçilmiş, İHH filosunun amacına uygun şekilde Gazze ablukasının kaldırılması şartı koşulmuştu.

Sonra ne mi oldu? Türk diplomasi tarihine kara bir leke olarak geçecek siyaset cambazlığı başladı.

Önceki gün gazetelerin manşetini Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Kırgızistan dönüşü yaptığı açıklamalar süsledi.

Davutoğlu, “İsrail’in önünde 3 yol var” diyor. “Olmazsa olmaz şartlarımız” demiyor. Artık şart değil, İsrail’e 3 seçenek sunuyor. Davutoğlu, 3 seçeneği öyle keskin bir üslupla ifade ediyor ki, medya bunu “Türkiye’nin şartı” gibi algılıyor. Halka da öyle aktarılıyor.

Davutoğlu’nun Kırgızistan dönüşü yaptığı açıklama, Türkiye’nin şartının kalmadığının en somut göstergesi. Ne diyor Davutoğlu:

“Ya özür dilerler, ya uluslararası komisyonu ve onun raporunu kabul ederler, ya da ilişkiler kesilir.”

Yani İsrail’in bu 3 yoldan birini seçebileceğini söylüyor. Üçünü bir arada istemiyor.

Peki ne oldu Bülent Arınç’ın bahsini ettiği, “DEVLET olarak TÜRKİYE’nin ciddiyeti”ne? Türkiye, diplomatik şartların neden takipçisi olmadı? Nereye gitti olmazsa olmaz 4 şart?

Bitmedi…

Davutoğlu, Hürriyet’teki açıklamasında bakın ne diyor:

“Ben-Elizer’le görüşmede ilettiğim mesajlar İsrail hükümetine ulaştı. Cevap için tarih belirlemedik ama sonsuza kadar da beklemeyeceğiz.”

Zaten İsrail’den beklenen bir şey kalmamış ki…

“Türkiye’nin temel beklentisi özür ve tazminattır” diyor ve ekliyor Dışişleri Bakanı, “Bunun hangi komisyon kararına göre yapıldığının önemi yok. Eğer kendi kurdukları komisyon, (gemi) baskının haksız olduğu yönünde karar verir ve özür dilerlerse bu da yeterli olur.”

Yani Başbakan Erdoğan’ın “Uluslararası komisyon” şartı da kalktı ortadan. Saldırıda ölenlerin yakınlarına ödenecek tazminat talebi de özür dilenmesi halinde unutulacak gibi. Ama İsrail, özür dilemeyeceğini ilan etti.

Davutoğlu, “bunlar yapılmazsa İsrail ile ilişkiler kesilir” demiş. İyi de ortada ilişkiyi kesmenizi gerektirecek bir sorun kalmamış. Neyi keseceksiniz?
06.07.2010

0 yorum:

 
 
 
 
Copyright © güvence