Çatışma Ortamı mı Hazırlanıyor?

29 Nisan 2010 Perşembe

Birileri yine Türkiye'nin başına çorap örmeye hazırlanıyor. Sistematik olarak sahneye konan senaryonun finalinde mutlu son yok. Önce "Hepimiz Ermeniyiz" dediler, ardından bir devlet politikası olan "Sözde Ermeni Soykırım İddiaları"ndan "sözde" kelimesini attılar. Bizim sokaklarımızda bizim adımıza birileri boynumuza geçirdikleri "soykırım" yaftası ile birilerinden özür diliyor. Dokunulmazlarımıza dokunuyor, kutsallarımızı sarsıyor. Şimdi hedefte Atatürk var. Aha buraya yazıyorum. Yakında O'nu da "savaş suçlusu" ilan etmeye kalkarlarsa hiç şaşırmayın.
Ahmet Altan’ın çok geride kalsa da “Büyük Selanik” başlıklı yazısını okudunuz mu? Okumadı iseniz tıklayın şimdi okuyun.

Ahmet Altan, Anadolu insanının 87 yıldır Atatürk’ün gençlik hayalleri yüzünden eziyet çektiğini iddia ediyor. O yazısından kısa bir bölümü kopyalıyorum. Lütfen dikkatli okuyun.

“… Sanırım bütün diktatörlerin düştüğü hataya düşüyordu.

İstediği şeyin “iyi” olduğuna inanıyordu ve önerdiği “iyiliğin” kabul edilmemesine sinirleniyordu.

Zorla “şapka” giydirdi, zorla Batı müziği dinlettirdi, zorla dans ettirdi.

Ama bu iş “zorla” olacak bir iş değildi.

Onun hayal ettiği ülkeyle, yönettiği ülkenin gerçekleri birbirini tutmuyordu.

Bütün baskıya, gazetelerin bütün yayınlarına rağmen yönettiği insanlara “yabancı” biri olarak kaldı.

Birçok açıdan muhalefetle karşılaştı.

Müslümanlar, bu “Batılı” hayat tarzını reddediyorlardı ve emirle “Batılı” olmaya yanaşmıyorlardı.

Kürtler, kendilerine Kurtuluş Savaşı sırasında söz verilen “eşitliği” istiyorlardı.

Demokratlar, “diktatörlüğüne” karşı çıkıyorlardı.

Onu ürkütecek kadar gerçek kökleri olan direnişlerdi bunlar.

Sanırım hem ürktü hem öfkelendi.

Korkunç bir baskı uyguladı.

Kürt liderlerini astı, Müslümanları gazeteler vasıtasıyla “irticacılar” olarak ilan etti, demokratları Meclis’ten attı, solcuları hapse koydu.

Orduyla ve sivil bürokrasiyle bütün ülkeyi denetimi altına aldı.

Ve çok istediği Selanik’i, büyük şehirlerin yeni zenginleri ve bürokratlarla yarattı.

Artık “Atatürk” olan Mustafa Kemal’i memnun edecek göstermelik bir “Selanik” yaratıldı memleketin küçük bir parçasında.

Geride kalan kısımlar da, “yeni Selaniklilerin” esiri durumuna düştü.
İnsanlar kendi ülkelerinde bir söz hakkına sahip olamadılar.
Kürtler, Müslümanlar, demokratlar, solcular devletten dışlandılar.

Bu “Selanikleşme” hareketine “Atatürk ilke ve inkılâpları” adı takıldı ve bunlara uymayanlar “devlet düşmanı” ilan edildi...”

Bu sözleri öfkeyle değil, soğukanlı değerlendirmek gerekir. Yazarına, “Hain, satılmış” ve daha nice ithamlar yöneltip, kabaran yüreğinizi sakinleştirmek kolay. Kimbilir belki yazarın da istediği budur. Yani sizin öfkelenmeniz.

Ahmet Altan, bu yazı ile bir tabuyu yıkıp ününe ün katmak isteyen acemi bir yazar değil. Kahraman olmaya soyunan bir entellektüel hiç değil. “Büyük Selanik” başlıklı yazısından bir gün sonra “Apo” başlıklı yazısını da okursanız, onu daha iyi anlayacaksınız.

Altan, “Apo” başlıklı yazısında Atatürk’e göstermediği hoşgörüyü bebek katiline kendisinden beklenenin de ötesinde bir tolerans gösteriyor.

Yüreği yetse 15 Eylül tarihli yazısında Atatürk’ü savaş suçlusu ilan edecek olan Altan, 16 Eylül’de yazdığı “Apo” başlıklı yazısında bebek katilinin ne kadar büyük bir barışsever lider olduğunu anlatıyor.

“Büyük Selanik” başlıklı yazısında, az sonra burada aktaracağım yabancıların Atatürk düşmanlığını Altan'ın nasıl geride bıraktığını ibretle göreceksiniz.

Hedef "Kemalist Kurulu Düzen"

“Hasta Adamı” yeniden ayağa kaldırdığı için Atatürk’ün dışarıda seveni olmadığını hepimiz biliyoruz. Fakat, hem kültürel, hem jeopolitik anlamda farklı medeniyetlere köprü coğrafyada zoru başaran Atatürk’ün en azından ya Doğu’nun, ya Batı’nın sempatisini kazanması gerekirdi. Ama olmadı.

Son haçlı seferine teslim olmadığı için Hristiyan aleminin nefretini kazandı. Müslüman ama aynı zamanda çağdaş, ümmeti değil, milleti prensip edinen bir ülke kurduğu için de İslam dünyasının nefretini kazandı. Adına “diplomasi” denen maskeyi çıkartırsanız altından 100 yıllık kin çıkar.

Bunun en taze örneğini, Yunan ve Rum basını ile kapılarını yüzümüze kapatan Avrupa Birliği basını sergiliyor. Hem Ermeni meselesinde hem de KKTC’de Derviş Eroğlu’nun Cumhurbaşkanı seçilmesi meselesinde gerçek yüzlerini gösterdiler. Derviş Eroğlu, daha cumhurbaşkanlığı yeminini etmeden Ada’da çözümsüzlüğün sembolü ilan edildi. Moda tabirle yargısız infaz başladı. Amerika’dan başlayarak, tüm Batı dünyası, sanki tek merkezden yönetilir gibi ağız birliği ediyor ve sözde Ermeni soykırımı iddiaları ile Kıbrıs’ta çözümü reddedenin iktidardaki AKP’ye rağmen “Kemalist Kurulu Düzen” olduğu tezini ortaya atıyor.

Evet, Batı basınında son dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin adı, “Kemalist Kurulu Düzen” olarak geçiyor. Bu kavramla, Türkiye'deki "Derin Devlet"in işaret edildiğini savunanlar olursa o zaman ortaya çok daha kötü bir manzara çıkar ki, "Devr-i Sabık" yaratılır.

İslam Alemi de Aynı Dili Kullanıyor

Ne büyük bir tesadüftür ki, Arap Dünyası da aynı kavramı kullanıyor. Onların medyası da son günlerde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden “Kemalist Kurulu Düzen” diye söz ediyor. İslam aleminin derdi de “Türkiye’de türbanın halâ yasak olması” Yasağın önündeki engel olarak da “Kemalist Kurulu Düzen”i gösteriyorlar.
Arap medyası, Anayasa değiştirilirken AKP’nin türban yasağını kaldıracak düzenlemeleri pakete alması gerektiğine yarım ağızla değiniyor ama sorgulamıyor. Sorgulamaktan ziyade türbanın önündeki engel olarak "Kemalist Kurulu Düzen"i görüyor. Son baharda AKP'nin erken seçime gideceğini yazan Arap medyası da "Yasaksız türban"ın “Yasaklı türban” kadar amaca hizmet etmeyeceği inancında.

Fatura Atatürk'e Kesilecek

Buraya kadar anlattıklarım birer tesbitti. Acizane bir de teşhisim var:

Önümüzdeki günlerde Türkiye yeniden yakıcı bir ateş çemberinden geçecek. Bu kez Doğu ve Batı dünyası 2002’den sonra yüzlerine geçirdikleri gülen adam maskesini çıkartacak. Tüm dünya, diplomatik üslupla da olsa Türkiye Cumhuriyeti’ne saldırırken, “Kemalist Kurulu Düzen” ya da buna benzer kavramları kullanacak.

Yani dünyadan izole edilen Türkiye görüntüsünün faturası Atatürk’e kesilecek.

Bu ne işe mi yarayacak?

Cevabı, Ahmet Altan’ın 15 Eylül 2009 tarihli “Büyük Selanik” başlıklı yazısında gizli.

Bakın ne diyor Ahmet Altan:

“… Cumhuriyet tarihi boyunca ezilen, dışlanan Müslümanlar, Kürtler, demokratlar, solcular şimdi haklarını istiyorlar, “Selanikleşme” hayali uğruna yaşadıkları baskılardan kurtulmaya uğraşıyorlar.

Kürt açılımı, muhafazakârların zenginleşip örgütlenmeleri, demokratların seslerini yükseltmeleri, değişen koşulların sonucu olarak yaşanıyor.

Mustafa Kemal’in çok istediği o “güzel kokan memleketin” yaratılması şimdi artık mümkün gözüküyor ama bunu buranın halkı, kendi isteğiyle, artık böyle bir hayata hazır olduğu, zenginleştiği, dünyayla ilişkiler kurduğu için gerçekleştirecek.

İşin belki de en “şakacı” yanı ise şimdi buna “Atatürkçüler”in karşı çıkması.

Çünkü onlar hâlâ bunun “Müslümansız, Kürtsüz, demokratsız, solcusuz” olacağını sanıyorlar.

Atatürkçülere aslında bir müjde verebilirim, istediğiniz gerçekleşecek ama bunu halk kendine uygun biçimde yapacak.

Bırakın da yapsınlar.”

Atatürk’ün hayalleri yüzünden Türkiye’nin 87 yıldır dikta rejimi ile yönetildiğini söyleyen Ahmet Altan’ın hayaline ne demeli?

İçerdeki ve dışarıdaki söylemlere bakılacak olursa “ilke ve inkilapları” değil, doğrudan Atatürk’ün şahsına karşı bir halk hareketi ısıtılıyor. Peki bu nasıl olacak?

Ahmet Altan seçimden, sandıktan bahsetmiyor..!
29 Nisan 2010

0 yorum:

 
 
 
 
Copyright © güvence