Soyarak Semirenler

22 Haziran 2011 Çarşamba


Ekrandan, “Nerde bu Devlet?” diye bağıran  anchorman’i hatırlıyor musunuz? O bağırdıkça  ülkede deprem oluyor sanırdınız.  Güya yetimin malını yedirmemek için çırpınırdı. 1980 öncesi siyah-beyaz  TRT ekranlarında hırsızın, arsızın, yolsuzun korkulu rüyası haline gelen Uğur Dündar’ın rolünü çalmaya çalışmasına rağmen yine de ses getirirdi.

Türk siyasetinin en çalkantılı günlerinde, “Yenilen ekmekte göz, içilen suda gözyaşı var” diyen anchorman’lerin varlığı, en azından halka moral doping yapardı. “Devlet”i bulamayan vatandaş, televizyon muhabirlerine, sunuculara ulaşırdı. Biraz da fikr-i takip ile sonuç alabilenler yok değildi.

Evet, terörden, bölücü terörden, ergenekon’dan, hukuksuzluktan, “polis devleti“ iddialarından,  insan hakları ihlallerinden, Avrupa Birliği’nden ya da siyasi ahlaksızlıktan söz etmeyeceğim bu yazıda.

Konumuz, sırtını siyasilere dayayıp halkın kanını emen esnaf görünümlü ahlaksız tüccarlar. Bu konuya girerek, benim de Uğur Dündar’ın rolünü çalmaya kalktığımı sanmayın. Sadece yukarda sıraladığım gündem başlıklarının arasında kaybolmayı, gündem dışı kalmayı çok iyi bilen soyguncular ve onların denetimi ile yetkili görevlilere değinmek istiyorum. Yani sürümden kazanan asalaklardan bahsedeceğim.

Ankara Emniyet Sarayı’nın tepesinde, "Herkesin polisi kendi vicdanıdır” vecizesi yazılıdır.

Bu söz üzerine muhtelif yorumlar yapılmıştır. Ben bu veciz sözü tek kelime ile, “otokontrol” şeklinde yorumluyorum. Dolaysıyla sadece polisiye vakalarda değil, yaşamın her alanında insanların vicdanının sesini dinlemesi gerektiğine inanıyorum.

Gelelim asıl konumuza… Efendim eskiden iki mahalle bakkalı arasında mesafe 300-500 metre ile ölçülürdü.  Birbirlerine yakın olunca biri diğerinin işini sekteye uğratırdı. Şimdi metropollerde süpermarketler arasındaki mesafe  bile 10 metreden daha kısa.  Ama biri diğerinin işini sekteye uğratmıyor. Hiçbiri iflas etmiyor.

Bir süredir işte bu süpermarketler arasında mekik dokuyorum. Markalı ürünlerin etiket fiyatlarını tek tek kontrol ediyorum. Aman Allah’ım… Göze görünmeyen kuruşlardan, 1’er, 2’şer liralık farklardan birilerinin servetine nasıl servet kattığına inanamazsınız.

Reklam olmasın diye ismini yazmadığım hemen her gün mutfaklarımıza taşıdığımız temel gıda maddelerinin aynı cadde üzerindeki süpermarketlerdeki fiyat farklılığı gerçekten dudak uçuklatan türden.

Ünlü bir sıvı yağın 5 litrelik ürünü, aynı cadde üzerindeki 3 süpermarkette 3 farklı etiket fiyatı ile satılıyor. Fiyatlar arasındaki farklılık ise 7 tl.’ye kadar çıkabiliyor.

Aynı şekilde tanınmış bir firmanın 2 kg.’lık yoğurdu, yine 3 süpermarkette farklı fiyatlardan satılabiliyor. Süpermarketlerden birinde bu ürün 4.75 tl.’den satılırken, diğerinde 6.90 tl.’ye satılıyor. Karşı kaldırımdaki  yerel ürünler satan başka bir mağazada ise aynı marka yoğurt 5.75 tl.’den satılıyor.
Yerel ürünler satan mağazanın yetkilisine,  aynı yoğurtun karşıdaki süpermarkette 4.75 tl.’den satıldığını,  kendilerinin etikete niçin 5.75 tl. yazdıklarını sordum. “Onlar büyük mağaza sürümden kazanıyorlar” dedi. “O zaman ben de sürümden kazanayım” dedim ve kapıya yöneldim. Yetkili arkamdan, “Abi tamam sana 4.75’ten verelim gel” diye seslendi. “Benden sonraki müşterilerine yine 5.75’ten mi satacaksın?” diye sordum... Arkamda bıraktığım sessizlikti.

Aynı ürünü 6.90 tl.’den satan süpermarketin yetkilisine de fiyat farkının nedenini sordum. “Onlar haftanın belli günlerinde yoğurtta kampanya yapıp fiyat indiriyor” gibi inandırıcı olmayan savlar ileri sürdü. Daha sonraki günlerde de fiyat kontrolünü yapmaya devam ettim. Yerel ürünler satan mağaza yoğurtta fiyat indirimine gitmedi. 6.90 tl.’den satan süpermarket ise, etiketlerindeki rakamı değiştirdi ama yine de fahiş fiyat koydu. 5.90 tl.

Özellikle yoğurt örneğini verdim. Çünkü hızlı tüketilen bir gıda maddesi. Üretim tarihi de son kullanım tarihi de 3 satış merkezindeki ürünlerde aynı. Yani hiçbiri, “Bizdeki ürün farklı” diyemiyor. Bu ürünlerin fabrika çıkış fiyatının marketten markete değişeceğine siz de ihtimal vermezsiniz. Öyleyse bu farklılığın sebebi ne?

Bu fiyat farklılığı yoğurtla sınırlı değil elbet. Yumurtadan, margarine, hatta kibrite varıncaya kadar şaşırtıcı fiyat farklılıklarına tanık olabilirsiniz.  En ilginci ise, bir süpermarket zincirinin farklı mağazalarında da aynı ürünlerde fiyat farklılıklarının bulunması.

Bahsini ettiğim süpermarketlerin büyük çoğunluğunda şaşırtıcı benzerlikler var. En büyük özellikleri, kasalara oturttukları genç kızlar. Yaşlarının 15 ile 18 arasında değiştiğini tahmin ettiğim  bu genç kasiyer kızların hemen hepsinin ortak özelliği, başlarına acemice bağladıkları türban. O kadar iğreti duruyor ki, türban onları, onlar türbanı yadırgıyor adeta. Kimileri de türbanlarına rağmen tırnaklarındaki ojeleri ile dikkat çekiyor. Ve tabi tesettürsüz blue-jean’li olmaları.

Son yıllarda süpermarketler, toplumsal mesajlarını zaten ilk açıldıkları gün türbanlı kasiyer kızlarla veriyor. Sinsi bir iletişim ağı. Sanki süpermarketler zinciri değil, gizli bir örgütlenmenin, gizli finans merkezi gibi. Kasadaki türbanlı kızlar, mütedeyyin vatandaşlar üzerinde beklenen etkiyi yapıyor. Süpermarket sorgusuz sualsiz, “Bizden” oluyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde inanç yolu ile böylesine bir soyguna şahitlik edemezsiniz.  Hem inanç birlikteliği psikolojisi, hem de yoksulluk, soyguna temel teşkil ediyor.  Mahalle bakkalına, “Yaz deftere” diyemeyen vatandaş, kredi kartı aracılığı ile bankaların veresiye defterine yazdırıyor aldıklarını. Dolaysıyla etiket fiyatlarını kontrol etmek, süpermarketler arasındaki fiyat farklılığını gözetmek dargelirlinin çok uzağında kalıyor.  Hal böyle olunca birileri vicdanının zabıtası olamıyor.

Peki, bu süpermarketlerin hijyeninden, fiyat etiketine varıncaya kadar her şeyinden sorumlu olan şehremaneti ne yapıyor? İşte onu sormayın. Zira o yerle yeksan. Onu sadece semt pazarında görürsünüz. Orda da kendilerini göremezsiniz. Sıcak sobalı kulübeden hoparlör aracılığı ile yaptığı anonsları duyarsınız: “Sayın pazar esnafı, satışlarınızı bağırmadan yapınız.”

Anlayacağınız, süpermarketler süper kazanç merkezleri gibi çalışmaya devam ediyor. Vatandaşı kuruş kuruş soyup, semiriyorlar. “Nerde bu Devlet?” mi diyorsunuz. Devir değişti. Herkesin devleti kendi vicdanı.
______________________
Bu yazının, http://www.gazetecileronline.com'da/
yayınlanma tarihi 15 Mart 2011, 03:04'dir...

0 yorum:

 
 
 
 
Copyright © güvence