Kozmik Servis Başladı Mı?

1 Nisan 2010 Perşembe

Kıbrıs Harekatı’nın devam ettiği 1974 yılının karartma günleri idi. Bir pazar sabahı kapımız yumruklanırcasına çalındı. Evin küçüğü olarak kapıyı ben açtım. Asık suratlı iki jandarma, “Duran Güven evdeyse dışarı çıksın” diyor. İçeri girip anneme babama gelenin jandarma olduğunu söyledim. Pazar olması nedeni ile 6 çocuklu ailenin tüm fertleri kapıdaydı.

Jandarmalar, ülke savaş halindeyken asker kaçağı olan “Duran Güven”i istiyor. Ama aileden hiç kimse “Duran Güven”i tanımıyor. Ama jandarma erleri son derece ciddi ve kararlı. Muhtemelen evde sakladığımızı sandıkları Duran Güven’i almadan gitmeye de niyetleri yok. Jandarmanın verdiği kimlik bilgileri bizim aileyi gösteriyor. Duran Güven’in anne, baba adı, benim anne ve babamla aynı. Ancak, annem babam da tanımıyor Duran Güven’i.

Jandarma ile ailemin tartışması daha da ileri gitmeden annem, cılız bir çığlık atıyor:

“Bunlar bizim ölen çocuğu arıyor.”

Babamın yüzünde bir ferahlama kardeşlerimin yüzünde ise şaşkınlık hakim.

Özetle, 1950’li yılların başında doğan ama, “Nüfus hüviyet cüzdanı” çıkartıldıktan sonra hayata gözlerini yuman rahmetli ağabeyim, nüfus kayıtlarından düşmediği için kağıt üzerinde yaşıyordu. Devlet de savaşın ortasında “asker kaçağı” olarak onu arıyordu.

Rahmetli ağabeyim Duran Güven, nüfus kütüğünden düşmediği için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kayıtlarında “asker kaçağı” idi.

Doğumundan kısa bir süre sonra ölen ağabeyim, askerlik nedeni ile 20 yıl sonra hatırlanmıştı. Peki Süleyman Demirel’in 55 yıl önce 2 yaşında ölen kızı durup dururken neden gündeme getirildi? Üstelik onun askerlik gibi bir sorunu da yoktu. Düşünsenize, Allah korusun, ölen çocuk erkek olsaydı belki de haber, “Demirel’in sır gibi sakladığı oğlu asker kaçağı” diye başlık atılabilirdi.

Şaka bir yana şimdi, Sayın Demirel’i incitecek sözler sarf etmekten imtina ederek, sesli düşünüyorum.

Bu haber, her şeyden önce gündem saptırma amaçlı kullanılamayacak kadar ürkek ve cılız. Buna rağmen bir o kadar iddialı ve belgeli. Konuyla ilgili ilk haber muğlak bir ifade ile Demirel ailesine yakın kişilere dayandırılıyor. İkinci haberde ise, bilginin TBMM kayıtlarında da bulunduğu vurgulanıyor.

Bu ne demek?
Bence şu demek:

Birileri, halâ Devlet’i yönettiğine ve yönlendirdiğine inandığı Süleyman Demirel’in hayatını mercek altına almış. Azimle iğne ile kuyu kazıyor. Eğer birileri, devletin derinliklerinde Demirel’in dosyasını inceliyorsa bunun için TBMM kayıtları kifayet etmez. O zaman daha derin bilgilere ihtiyaç var. Peki bu bilgiler nerde? Tabi ki, kozmik odalarda.

Son 5 yılda ülke olarak paranoyak olduk ya. Şimdi paranoyamın eseri senaryomu yazıyorum.

Uzun bir süredir Ankara kulislerinde kulaktan kulağa çok ciddi bir söylenti dolaşıyor. Söylentiye göre, Ankara Kirazlıdere’deki Seferberlik Tetkik Kurulu’ndaki kozmik oda aramalarında Derin Devlet’in özenle yetiştirdiği yurt geneline dağılmış ve bulundukları yerlerde hayatlarını idame ettiren 800 sivilin isim listesi de ele geçirildi. Liderlik vasfına sahip bu siviller, olağanüstü durumlarda ve işgal halinde harekete geçmeye hazır, yerel ahaliyi harekete geçirebilecek, bilgili birikimli, her anlamda donanımlı kişiler.

Ergenekon ve Balyoz Darbe Planı kapsamında yürütülen soruşturmaların yanı sıra bu isimlerin de hedefte olduğu ileri sürülüyor.

Asıl korkuncu ise, Devlet’i yöneten elitlerle, “Devlet’i yönetme sırası bizde” diyen seçilmişler arasındaki savaş kargaşasında, bu isimlerin deşifre edilmesi, ya da yabancı istihbarat birimlerinin eline geçmesi.

Şimdilik bu kadar paranoya yeterli sanıyorum. Dönelim konumuza.

Demirel’in de kozmik odadan çıkan 800 kişilik sivil listesinde olma olasılığı var mı bilinmez. Eğer varsa, elense bâbından denilebilecek 55 yıl önce ölen çocuk haberi, acımasız bir savaşın eşiğinde olduğumuzun göstergesi.
01.04.2010

0 yorum:

 
 
 
 
Copyright © güvence