Gerekeni Yapacak Olan

22 Şubat 2010 Pazartesi

Dinleme rezaletinin ayyuka çıktığı günlerdi. Hani şu Telekomünikasyon Kurumu’nun basılıp arama yapıldığı ve dinleme servisinin başındaki yetkili, “Başbakan’ı 6 yıl dinlediler kimsenin sesi çıkmadı” dediği günler.
Bakın! Ne kadar çabuk unutuyoruz.

İşte o günlerde, 12 Kasım 2009 tarihli “Güven Bunalımı” başlıklı yazımda, “Acaba Genelkurmay Başkanlığı da dinlendi mi?” demiştim.

Genelkurmay karargahı olmasa da (şimdilik) Genelkurmay Başkanı’nın dinlendiği ortaya çıktı. Aynı yazımda Genelkurmay Başkanı’nın dinlenmesinden ziyade Çankaya Köşkü’nün de dinlenmiş olabileceği endişemi dile getirmiştim.

Ben Devlet’in zirvesinin dinlenmiş olma ihtimalinden endişe ederken korkunç haber Devlet’i koruyan askeri birliklerin içinden geldi.

Taraf Gazetesi, Erdek Deniz Üs ve Garnizon Komutanlığı’nda bu gece nöbet tutacak askerlerin parola ve işaretini yayınladı. Üs komutanlığının da bilgisi dahilindeki 22 Şubat 2010 gece nöbetinde kullanılacak parola: Adi, işareti ise: Başbakan.

Taraf Gazetesi, bugün sürmanşetine çektiği bu haberle aslında siyasi iktidarla asker arasındaki kavganın ne kadar şiddetli olduğuna vurgu yapmaya çalışıyor. Eğer haber doğru ise, askerin Başbakan Erdoğan’a ne kadar öfkeli olduğunun fotoğrafıdır.

Görünen o ki, bu yönüyle, konunun ne kadar etik olup olmadığı tartıştırılacak Türkiye’ye. Askerin Başbakan’a küfrettiği noktasından hareketle olay yargıya kadar gidecek. Ama bu haber, asıl Başbakan üzerindeki mahalle baskısının son hamlesi olacaktır.

Mahalleli çok geçmeden, Başbakan’a “Paşayı görevden al” baskısını artıracaktır.

Bunların hepsi, ihtimal dahilinde. Olabilir de olmayabilir de. Olursa “Ben demiştim” demenin ne bana ne size faydası var. Benim asıl derdim başka.

Bu haberle ortaya çıkan bir başka gerçek var. Demek ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sınır güvenliğinden sorumlu askeri birliklerin nöbeti sırasında kullandıkları veya kullanacakları parola ve işareti rahatlıkla dışarı sızabiliyor.

Beyler, bu Genelkurmay Başkanı’nın da Cumhurbaşkanı’nın da dinlenmesinden daha vahimdir. Eli silahlı nöbetçinin parolası ve işareti pazara çıktıysa vay halimize.

* * *

Bir ülkede Başbakan, Genelkurmay Başkanı dinleniyorsa Cumhurbaşkanı’nın da dinlenme olasılığı güçlüdür. Fakat bu dinlemeyi Devlet dinliyorsa sorun var demektir. Devlet yapmıyorsa, o zaman daha da büyük bir sorun var demektir.
Biraz geriye dönelim…
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Habertürk Gazetesi’ne verdiği demeçte, “Sabrımız taşıyor” dedi ve Genelkurmay’ın elinde ciddi belgeler olduğunu, gerekirse bunları halka açıklayacaklarını söyledi.

“Yandaş” ve “karşıt” medyanın kalemşorları hep bir ağızdan, “Paşa belge neyse açıkla” çağrısı yaptı. Ancak, Genelkurmay Başkanı’ndan önce başkaları belge açıkladı. Hem de Milli Güvenlik Kurulu’nun toplandığı saatlerde. Genelkurmay Başkanı’nın ses kaydı yayına girdi.

Medya, ses kaydının Milli Güvenlik Kurulu’nun toplandığı saatlerde yayınlanmasına dikkat çekti. Ne demek bu?

Zamanlama üzerinde vurgu yapılırken, Milli Güvenlik Kurulu toplantısına katılanlardan biri ya da birileri ile ses kaydını yayınlayanlar arasında bir bağlantı olduğu ima edilmeye çalışılıyor.

Bence üzerinde durulması gereken soru:
“Orgeneral Başbuğ’u kim dinledi?”
Dinlemeyi yapan, Türk mü, yabancı mı?
Ya da, “Dinlemeyi yapan, Türk istihbaratçılar mı, yabancı istihbaratçılar mı?”

Aslına bakarsanız bu soruyu yurt içindeki dinlemeler için de sormalıyız. Bu kadar dinlemeyi kim yapıyor? Başbakan, bakanlar ve ordunun, emniyetin kilit noktalarındaki isimler zaman zaman dinlemeye takılıyor. Dinlemeyi yapanlar Türk istihbaratçılarsa, “Devlet sırrı” niteliğindeki bazı bilgilerin karartılması mümkün. Ama dinlemeyi yapanlar yabancı istihbarat birimleri ise, Devlet sırlarını kim karartacak?

Hala soğuk savaşın izlerini taşıyan coğrafyada gizlisi saklısı olmayan şeffaf bir ülke haline geldik. Atina’dan bakınca Bağdat, Tahran’dan bakınca Sofya görünüyor.

NATO gibi hayati önemdeki merkezde bir ordunun başkomutanı dinleniyorsa, bu skandalı Watergate ile bile kıyaslayamazsınız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu durum karşısında yapması gereken, “Kol kırılır yen içinde kalır” diyerek, iç hesaplaşmayı sessiz sedasız halletmek ve Belçika’ya nota vermekti. Dışişleri’nin sessiz kalması, Başbuğ’u dinleyenlerin Türk olduğu ihtimalini güçlendiriyor.

İşin aslını tarih yazacaktır. Fakat, daha Başbuğ’un ses kaydının şoku atlatılmadan ikinci kasetin de yolda olduğu fısıltısı, endişelerimi güçlendirdi.

Orgeneral İlker Başbuğ, Habertürk Gazetesine verdiği demeçte, “Sabrımızın taşmasından kastım şudur: Biz bütün bu olayların ve yapılanların arka planını biliyoruz. Birileri gerekeni yapar diye susuyoruz.. Çünkü, devlet adamıyım. Devlet adamı gibi davranmam lazım. Devlete ve hukuka saygımız var. Ama bunun da bir sınırı var. Sınır aşılırsa bildiklerimizi halkla paylaşmaya başlayacağız" demişti.
Bu açıklamadaki şifreyi çözecek anahtar, “Birileri gerekeni yapar diye susuyoruz” cümlesidir. İstihbarat ve şantaj savaşında köşeye sıkışan, Genelkurmay Başkanı değildir. Genelkurmay Başkanını oyalayan isimdir. O isim, kilise ile cami arasında sıkışıp kalan beynamazdır. Kendisini mi kurtaracak, memleketi mi? Göreceğiz.
22.02.2010

0 yorum:

 
 
 
 
Copyright © güvence