PKK'yı Kullandığını Söylediğin Gücün Seni de Kullanmadığını İsbat Et

3 Mayıs 2010 Pazartesi


Türkiye'nin çok kritik bir dönemeçten geçtiğini yazılarında da vurgulayan Adem Yavuz Arslan ile Şamil Tayyar, kendilerine gelen istihbarat bilgilerine özellikle dikkat etmeliydi. Çünkü, bunlar istihbarat değil, manuplasyon aracı idi.
Paşa, 6 askerin şehit edilmesinden sonra dün (2 Mayıs 2010), bu saldırıların gerçekleşeceğini bir hafta önceden yazan gazetecilere ve en son yine dün Taraf Gazetesi'nin "Korkunç Planın Kurbanları" başlıklı sürmanşet haberine sinirlenmiş olacak ki, "Mütareke basını bile bu kadar hain değildi" açıklamasını yaptı.

Lafı üzerine alınan yazarlardan Şamil Tayyar, bugünkü (3 Mayıs 2010) yazısında Paşa'ya yanıt verdi. Şamil Tayyar, "Kendi Hainlerine Bak Paşam" başlıklı yazısında karakollara saldırı bilgisinin kendisine devletin resmi istihbarat birimleri tarafından gönderildiğini yazdı.

ŞİMDİ DİKKAT!

Şamil Tayyar, nasıl bir tezgaha geldiğini anlamış olacak ki, gardını çabuk düşürdü. Tamam Paşa'nın doğrudan muhattabı olmasa da, "hain" ithamından rahatsız olmuş. Bugünkü yazısında da Paşa'ya son derece sert bir üslupla cevap vermiş. Ancak, bu sert cevabın içinde haber kaynağının da ipliğini pazara çıkardı. Tayyar bugünkü yazısında, "Benim köşeme taşıdığım bu notlar, devletin tüm istihbarat ve operasyon ekiplerinin elinde var. Zaten bana da oralardan geldi" dedi.

Tunceli ve Lice'deki karakollara saldırı düzenleneceğini önceden yazan tek yazar Şamil Tayyar değil. Aslına bakarsanız Şamil Tayyar, bu istihbarat bilgisini son yazan yazar.

BAKIN NELER OLDU?

Tarih 21 Nisan 2010. Bugün Gazetesi'nden Adem Yavuz Arslan, "Yalnız Kurtlar Sahaya" başlıklı yazısında AKP'nin Anayasa değişikliği paketini TBMM'ye getirmesi nedeni ile provakatif hareketlerin başladığını, Samsun'daki yumruk olayının da bunun ilk işareti olduğunu bildirdi.

21 Nisan tarihli yazısında, "Ankara kulislerine düşen bazı duyumlar insanı endişeye sevk etmiyor değil; Önce şehitler, provokatif saldırılar artacak sonra da hadise vatandaşın bireysel tepkisine dönüştürülecek" diyen Adem Yavuz Arslan, bu yazısını Amerikan sinemasının fantazileri ile süslemiş. Görünen o ki, Arslan'ın 21 Nisan tarihli yazısından önce birileri kulağına bir şeyler fısıldamış, ama istihbarat raporunu vermemiş. Ya da verilen bilgileri Adem Yavuz Arslan iyi değerlendirememiş. Çünkü, yazdıkları kamuoyunda beklenen fırtınayı koparmadı.

Bence yazara istihbaratı veren kaynaklar yazıyı beğenmedi. Adeta , "Sana istihbarat raporu verdik, film senaryosu değil" dediler. 24 saat sonra Adem Yavuz Arslan aynı içerikli bir yazı daha kaleme alıyor. 23 Nisan 2010 cuma günkü, yazısının başlığı da ilginç. "Bunlar Film Senaryosu Değil."

Adem Yavuz Arslan, bu kez kendinden emin bir üslupla, Anayasa değişikliğini engellemek için "Büyük kaos planı yürürlüğe kondu" diyor. Yazar, haber kaynaklarını çıldırtırcasına, 'Duyumlara göre' zinde güçler kıyıda köşede kalmış grup ve terör örgütlerini sahaya sürecekler" diyor ve ekliyor:

"DHKP/C ve Hizbullah öne çıkan iki örgüt. Ayrıca bazı cemaat ve tarikatlardaki 'etki ajanları' harekete geçecek. Önemli bir ismi suikasta kurban giden ve bir başka ismi sürekli TV ekranlarında dolaşan bir cemaatin adı öne çıkıyor."

Zorla da olsa yazar nihayet, "Kaos ortamı oluşturma dönemlerinin demirbaşı her zaman PKK'dır" diyor.

Adem Yavuz Arslan'ın 23 Nisan 2010 cuma günkü bu yazısı da beklenen tesiri göstermediği için haber kaynağını memnun etmiyor.

Çünkü, uyuyan milletin kulağına kar suyu halâ kaçırılamamıştır.

Buraya minik bir parantez açalım ve Adem Yavuz Arslan'ın Bugün Gazetesi'nde iki günde bir yazdığını hatırlatalım.

Yazar, 19 Nisan 2010 tarihli yazısının son cümlesinden başlayarak düne kadar hep bu saldırıları yazıyor ama anladığım kadarıyla haber kaynağını bile çıldırtırcasına ürkek yazıyor.

Ve 26 Nisan 2010... Adem Yavuz Arslan, "Öcalan Eylem Talimatını Niye Verdi?" başlıklı yazıya imza atıyor. Fakat bu kez kendisinden daha ünlü bir ortağı vardır. Star Gazetesi yazarı Şamil Tayyar da ne büyük tesadüftür ki, 26 Nisan 2010 tarihli, "Kaos Planı" başlıklı yazısında Adem Yavuz Arslan'la pişti oluyor.

İkisi de tek elden çıkmışcasına aynı kelimelerle saldırı düzenlenecek karakol isimlerini sıralıyor.

İki yazara da buradan sesleniyorum. Bu sitenin sahibi, 10 Şubat 2010 tarihli "Kaosun Neresindeyiz?" başlıklı analizinde (Eski Yazılar sekmesinde bulabilirsiniz) Türkiye'nin nereye sürüklenmek istendiğini yazmıştı. Ama o yazıda manuplatif tek satır yoktu.

İHANET Mİ, KEHANET Mİ?

Bu yazarlar bir kehanette bulunmadı. Tahmin de değildi. Ama biraz zorlarsa insan olası gelişmeleri sezmek zor olmaz. İsterseniz ben size bir kehanette bulunayım. Adem Yavuz Arslan'ın 19 Nisan'dan bugüne, iki günde bir yazmasına rağmen kamuoyunda beklenen etkinin yaratılamaması üzerine 26 Nisan'da her yazısı toplum tarafından mercek altında olan Şamil Tayyar da yazınca amaç hasıl olmuş ve saldırılar gerçekleşmiştir. Yani, zaten karakol etrafında mevzilenen PKK'lılar, beklenen işaret gelinceye kadar karda kışta karakolların etrafında pusudaydı. Al sana kehanet...

Peki bu yazarlar hain mi?

Paşa'ya dün "hain" dedirten bence bu iki yazarın yazıları değil. Bu iki yazarın yazılarının üzerine gerçekleşen olayı, "Korkunç Planın Kurbanları" başlığını atan Taraf Gazetesi. Çünkü Türkiye'de manuplasyon sanatını çok iyi uygulayanlar, iki yazara verdikleri istihbari bilgiyi Taraf Gazetesi'nin başlığı ile taçlandırdılar ve amaçlarına ulaştılar.

Şunu anlatmaya çalışıyorum. Türkiye'nin çok kritik bir dönemeçten geçtiğini sözkonusu yazılarında da vurgulayan yazarlar, kendilerine gelen istihbarat bilgilerine özellikle dikkat etmeli. Çünkü, sizin yazdıklarınızla dünyanın en ünlü sosyal antropologları tarafından toplumun nasıl yönlendirildiğine sizin de benim de aklım ermez.

İSTİHBARAT MI MANUPLASYON MU?

İki yazara eş zamanlı gönderilen istihbarat bilgileri doğru çıkmıştır. Çünkü bunlar istihbarat değil, yazılan senaryonun sahnelenmesidir. Yani manuplasyonun bir parçasıdır. Uygulanmakta olan manuplasyon sanatının üstadı birilerinin ağzında gevelediği gibi TSK değildir.

TSK, Anayasa değişikliğini engellemek amacıyla PKK'yı kendi güçlerini vurması için kiralayıp, şehit cenazeleri kalkmadan önce de yakayı ele verecek kadar aptal değildir.

Planlı bir terör eyleminin bu kadar hızlı istahbarat edilip bu kadar hızlı basına yansıması beni şaşırttı. Eğer bu bilgiler, MİT'te var idiyse ve iki yazarın da yazdığı gibi bu istihbarat raporunun devletin tüm ilgili birimlerine gönderildiği doğru ise, 29 Nisan 2010 tarihli MGK toplantısında da mutlaka ele alınmış olması gerekmez mi?

Eğer bu bilgiler yazılıp çizildiği gibi Genelkurmay Başkanı ile birlikte Başbakan'a da gönderildi ise, siyasi iradenin başı olarak Başbakan'ın çıkıp bu istihbaratı doğrulaması ve hatta Genelkurmay Başkanı'nı da bizzat uyardığını kamuoyuna açıklaması gerekir.

Aksi taktirde PKK'yı da kullandığını söylediğiniz gücün sizi de kullanmadığını isbat etmek zorundasınız. "Ben yazdım, gerisine karışmam" demek olmaz.
03 Mayıs 2010

0 yorum:

 
 
 
 
Copyright © güvence