Türkiye Canlı Kalkan Olur mu?

20 Mayıs 2010 Perşembe

ABD, İngiltere ve İsrail, İran’ı vurmak istiyor. İran’ı vururken de en büyük arzuları Türkiye’yi yanlarında görmek. Dolaysıyla yeni bir “1 Mart vak’ası” istemiyorlar. 17 Mayıs anlaşmasına da bu yüzden kızgınlar. Daha doğrusu Türkiye’ye kızgınlar. Çünkü Türkiye, BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin kararı ile bu emeline zemin hazırlamakta olan bu üçlünün tekerine çomak soktu. Cengiz Çandar, bu günlerde, “ABD İran’ı vurmaya karar verdiği gün Erdoğan başbakanlık koltuğunda oturmuyor olacak” diye yazarsa şaşırmayın.
Gerçi Cengiz Çandar’dan önce Amerika’daki bazı arkadaşları, nükleer takas anlaşmasının, “Türkiye-ABD ilişkilerinde kırılma noktası” olduğunu ilan etti bile. Ama olsun. Ne de olsa Türkiye bu tür yazıları Cengiz Çandar’dan okumaya alışkın. Çünkü, test edildi onaylandı, onun yazdıkları doğru çıkıyor.

Biz yine anlaşmaya dönelim. “Sınır komşusu ülkelerle sıfır sorun” sloganını ilke edinen AKP Hükümeti, Irak ambargosundan çıkardığı ders sonucu haklı olarak bölgede gerilim ve savaş istemiyor. Geçen yıl Viyana’da son anda direkten dönen anlaşmanın bir benzerine imza atarak, BM Güvenlik Konseyi’ne, “Yaptırama gerek kalmadı” dedi.

Ancak Batı, “Bu anlaşma Türkiye’nin çıkarına, bizim değil” yanıtı verdi. Nitekim BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri, İran’a yaptırım uygulanması konusunda anlaşmaya vardı bile. Karar, Irak’ın işgalinden önceki günleri hatırlatıyor. İran Devrim Muhafızlarını hedef alan karar, ambargo ile başlayacak, savaşla devam edecek gibi görünüyor.

Elbette gönlümüzden geçen bölgemizde bir savaş değil. Ancak, ABD başta olmak üzere Batı’nın devlet adamlarının akıl hocası bir takım akil insanlar, son derece tehlikeli bir kışkırtma politikası uyguluyor. Bunu da Devlet adamlarının kendilerini bağlayan demeçlerini kullanarak yapmaktan keyif alıyorlar.

İran’ın anlaşmaya rağmen uranyum zenginleştirme işlemini durdurmayacağını açıklaması ise, en büyük kozları. Özellikle Amerika’da pek çok yazar ve düşünür, bu anlaşma ile Washington’un çok büyük bir yara aldığını, sonucun diplomatik hezimet olduğunu ileri sürüyor. Buradan yola çıkarak da İran’ın nükleer bir güç olacağını, bunu önlemenin tek yolunun askeri harekat olduğunu savunuyor. Onlar için daha şimdiden Ortadoğu’da iki seçenek kaldı. Biri savaş, diğeri nükleer silahsızlanma. İsrail’in de nükleer silah sahibi olduğunu göz önünde bulundurarak hangi çözüme yakın olduğumuzu siz hesaplayın.

Bitirmeden bir küçük not:

Batı’nın çok bilmişleri, bu anlaşma nedeni ile Türkiye’nin AB yolunun tıkandığı; Brezilya’nın da BM Güvenlik Konseyi daimi üyeliği rüyasının bittiğini söylüyor.

Önceki yazımızı (CİA Taraf Tutuyor) Konfiçyus’un bir sözü ile bitirmiştik. Aynı noktaya geldik. Türkiye, şu anda kimin “stratejik ortağı” ya da “müttefiki?” Sırtını kime dayıyacak? Şu anda Batı, Türkiye’yi İran’ın önündeki canlı kalkan gibi görüyor. Bu görüntü zamanla fluleşir mi netleşir mi birlikte göreceğiz,
20.05.2010

0 yorum:

 
 
 
 
Copyright © güvence