OYUNA KATILIN

22 Haziran 2011 Çarşamba




Siyasi bir hatanın bedelini siyasiler öder. Münferit olaydır yani. Toplum mühendislerinin hazırladığı projelerin bedelini ise, genellikle kitleler öder.

Peki, toplum mühendislerine projelerini uygulama fırsatı veren ve o projenin bekçiliğini yapan siyasi otorite, nasıl bir bedel öder..?

Önce bir hatırlatma yapalım, sonra “toplum mühendisliği” tanımını yineleyelim.

Hatırlayacaksınız, başbakanlık koltuğuna oturduğu ilk günden başlayıp her konuşmasında “toplum mühendisleri” kavramına vurgu yapan Erdoğan, nedense son yıllarda bu kavramı unuttu.

Nedir toplum mühendisliği?

“Toplumun demografisinde, sosyal dokusunda, tarihten gelen yapısında değişiklik yapmak, tepkilerini, nefretlerini, isteklerini, sevgilerini, tutkularını ve duygularını,  kitlesel şekilde ifade ettiklerini yönlendirebilmek, kontrol altında tutabilmek, paralize edebilmek gibi yetileri içeren iştir toplum mühendisliği... Aslında böyle bir meslek dalı yoktur. Toplum mühendisliği, çeşitli meslek dallarından oluşan organize bir ekip tarafından, finansal destek, koruma, iletişim ve başka araçlar yardımı ile gerçekleştirilebilir. Daha çok askeri ve istihbari alanlarda kullanılan bir terimdir.”

Bu tanım ışığında;

1- 2002 yılından bu yana hangi toplum mühendisliği projesi ile AKP hükümetinin iktidar gücü sarsıldı, ya da AKP oylarında düşüş kaydedildi?

2- 2002 yılından bu yana Türkiye’de toplumun hangi kesiminin tepkileri, nefretleri, istekleri, sevgileri, tutkuları, duyguları, yönlendirildi, kontrol altına alındı, paralize edildi?

Birinci sorunun yanıtı basit. İkinci soruya herkes farklı yanıt verebilir. Tartışma da burada başlıyor. Yani bölünme... Coğrafyanın doğusunda henüz nefreti, kini, tepkileri kontrol altına alınmamış bir kesim var. Hemen her gün meydan savaşını aratmayan görüntüler yayınlanıyor televizyon ekranlarından… Ama coğrafyanın batısı, toplum mühendisliğinin dehası denilebilecek şekilde kontrol altında. Yine de toplum mühendisleri için halâ riskli bölgedir batı.

Türkiye’de henüz adı konulamayan bir proje uygulanıyor. Adı konulamıyor çünkü, bilgi kirliliği ile ortak hafıza dezenforme ediliyor.

Amerika Birleşik Devletleri derin devletinin değişmeyen bazı kuralları vardır:

“Oyunu değiştiremiyorsan, oyuncuları değiştir.”

Bu kuralın Türkiye’deki son kurbanı merhum Ecevit’tir:

Cengiz Çandar,  Yeni Şafak Gazetesi’nde 30 Kasım 2001’de yayınlanan yazısında, “Eğer, Afganistan’daki Taliban rejimine yönelik başlatılan ‘terörü ve terörist barındıran ve üreten rejimler’i hedef alan ‘kampanya’nın, içine -her ne pahasına olursa olsun- Irak’ı alarak genişlemesi ‘Amerikan politikası’ hâlini alırsa; o gün geldiğinde Bülent Ecevit, Türkiye’de başbakan olarak bırakılmayacaktır” diye yazmış ve bu kehaneti gerçekleşmiştir. Ecevit değiştirilen oyuncu olmuştur.

 “Bir birliktelik teşkil edecekseniz, bu birlikteliğe yanaşmayanlar için hayatı çekilmez bir hale getirmelisiniz.”

Bu kuralın kurbanları ise, Silivri’de tutulanlar ve liderlik koltuğunda oturan kimi tutsaklardır.

Unutmadan, ABD’nin bu değişmez kuralları CİA’nin dış operasyonları için geçerlidir.

Şimdilik oyuncular değişmediğine ve işbirliğine yanaşmayanlar için hayat çekilmez hale getirildiğine göre oyun devam ediyor.

“Toplum mühendislerine projelerini uygulama fırsatı veren ve o projenin bekçiliğini yapan siyasi otorite, nasıl bir bedel öder..?” sorusu yanıtsız mı kaldı diyorsunuz?

Oyuna katılın, yanıtı siz verin…
________________________
Bu yazının http://www.gazetecileronline.com'da/ yayınlanma tarihi 11 Mart 2011, 14:06'dir.

0 yorum:

 
 
 
 
Copyright © güvence