“KIVIRMA” DEDİ BİR DOSTUM

12 Haziran 2010 Cumartesi

“Kıvırma” dedi çok sevdiğim, bir o kadar da saygı duyduğum dostum. “Ne söyleyeceksen bodoslama söyle. Lafı dolandırma. ‘İsrail’in Çözüm Senaryosu’ ile ‘Yeni Dünya Düzeni Ya da BOP Operasyonu’ başlıklı yazıların arasında da çelişki var” dedi. O dediyse doğrudur. Döndüm yazdıklarımı bir kez daha okudum.

Haklı. Serde edebiyatçılık var, üslûp endişesi olsa gerek hayli kıvırmışım. Çelişkiye gelince, “tespitlerimle- inandıklarımı” birbirine karıştırmamak gerektiği konusunda dostumla pek anlaşamadık. Varsa da çelişkiyi ortadan kaldırabilir miyim bilmiyorum, bir kez daha deneyeceğim. Kıvırmadan, lafı dolandırmadan.

İsrail’de Türkiye’deki hükümetin bir yolla görevden uzaklaştırılmasının konuşulması, bu konuşmaların da gazete haberlerine yansıması, AKP’nin, İsrail senaryosu ile yüzde 100 hükümetten düşeceği anlamına gelmez.
“İsrail’in Çözüm Senaryosu” başlıklı yazımda, İsrail ile Türkiye’nin savaşmasının mümkün olmadığını, Netenyahu ya da Erdoğan’ın hükümetten uzaklaşmasının her iki ülkede de dillendirildiğini belirttim. İsrail aleyhinde zehir zemberek bir üslup kullanan Erdoğan’a ilk ciddi uyarı, Fethullah Gülen’den geldi. Gülen’in mesajı, “ABD’nin sesi” yorumlarına neden oldu. Ben de o yazımı, Erdoğan için, “Saha çamur, hakem de (ABD) taraf tutarsa durumu vahim” diye noktaladım. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti’ni İran ile müttefik noktasına taşıyan Erdoğan karşısında ABD’nin, Netenyahu’yu feda edeceğini düşünmek saflık olur gibi geldi.

“Yeni Dünya Düzeni Ya da BOP Operasyonu” başlıklı yazımda Erdoğan’ın da bu gerçeği görüp, yeni bir formül ortaya attığını ve “Ne ben, ne Netenyahu. Gazze hükümeti değişsin” dercesine Hamas ile El Fetih’in barışmasını, yeni bir seçime gidilmesini istediğini yazdım.

Bu önerinin de Türkiye ile İsrail arasındaki krizin kırılma noktasını oluşturduğunu ifade ettim.

Sanıyorum sevgili dostum için çelişkilerim bu noktada başladı.

İsrail’de konuşulan, “AKP gider Türkiye ile ilişkiler düzelir” senaryosu, her şeyden önce bir haberdir. Bu senaryoyu ciddiye alıp Gazze’deki hükümetin değişmesini isteyen Erdoğan’ın önerisi de bir haber. Erdoğan, “Hamas’tan yetkiyi aldım” diyor. Ama Hamas, “Ben sana yetki vermedim” diyor. O zaman ortaya korkunç bir manzara çıkıyor. 9 kişi boşuna mı öldü? Kadim dostum da aynı soruyu soruyor. “9 kişi BOP için mi öldü?”

Zurnanın zırt dediği yer de burası işte. Yazımın bu bölümünde sol kulağımı sağ elimle göstermiş olabilirim. Ya da, “Kızım sana diyorum gelinim sen anla” çıkarımını yerli yerince anlatamamış olabilirim. 1993’te Elazıg-Bingöl karayolunda şehit edilen 33 askerden başlayarak, Tokat Reşadiye’de 7 askerin şehit edilmesine varıncaya kadar pek çok cinayeti “Eski Derin Devlet”e havale edip, PKK’yı aklamaya çalışan zihniyetin, “9 Gazze şehidi”ni de “Yeni Derin Devlet” nezdinde sorgulaması gerektiğini düşünüyorum.

60 yıldır hiç yılmadan Gazze’ye milyonlarca TIR yardım taşıyan Türk Kızılayı’nın Mavi Marmara’ya saldırıldığı sabah da Gazzelilere 3 depodan yardım dağıtmakta olduğunu Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı bilmiyor muydu? Mavi Marmara’yı bir huruç harekatının öncü kuvveti gibi gönderdi oraya? Hükümetin bir yanı, Mavi Marmara ile her dakika temasta olduklarını söylerken, bir yanı nasıl oluyor da, “Biz gemilerin Mısır’a gittiğini sanıyorduk” diyebiliyor?

Sevgili dostum, “İsrail’in Çözüm Senaryosu” başlıklı yazımda AKP’nin iktidardan düşürülmek istendiğini yazmam ile “Yeni Dünya Düzeni Ya Da BOP Operasyonu” başlıklı yazımda AKP’nin BOP senaryosunu uygulamakta olduğunu yazmam arasında çelişki olduğunu söyledi.

Haksız da sayılmaz. Hem ABD’nin hamiliğini yaptığı İsrail AKP’yi iktidardan uzaklaştırmak isteyecek, hem AKP, İsrail patentli BOP senaryosunu uygulayacak. “Burada çelişki var” denilebilir. Amaa sevgili dostum herkesi kendisi gibi “Doğrucu Davut” bildiği için yanılıyor. Nasıl iç politikada oyunlar oynanıyorsa dış politikada da oyunlar oynanıyor. Zaten asıl satranç oyunları diplomaside oynanmaz mı?

Kadim dostum hatırlarsa, daha AKP kurulmadan çok önce Abdullah Gül ve Bülent Arınç, Erbakan’a rağmen Recai Kutan’a başkaldırmış ve ikisi de liderlik yarışına girmişti. Biz de birlikte katıldığımız bir televizyon programında “Gül mü Arınç mı?” sorusuna yanıt aramıştık. Acizane bendeniz de Gül ile Arınç arasında gizli bir anlaşma olduğunu, son anda Arınç’ın Gül lehine adaylıktan çekileceğini söylemiştim. Sonuç da böyle olmuştu. Siyasette iki kere ikinin dört etmediğine en somut örneklerden biriydi. Yani Arınç Gül’e kapalı kapılar ardında bir söz vermişti, sözünü tuttu. Şimdi Sayın Başbakan ne diyor BM Güvenlik Konseyi’ndeki İran oylaması ile ilgili: “Biz sözümüzün arkasında durduk.” Verilen söz varsa, gerisi teferruattır sevgili dostum.

Sahne oyunları üç ayaklıdır. Senaryo, tiyatro, kulis…

Madem serde edebiyatçılık var dedik, yine edebiyatçılarla noktalayalım. Sadakat kelimesinin anlamını en iyi sen bilirsin. Fakat, Abdulhak Şinasi Hisar da der ki, “Nerede sadakat beklersek orada ihanete uğrarız.” İsmet Özel de, “Çelişki o kadar da korkulacak bir şey değil. Çelişkisi olmayan insan robottur” der. Asıl çelişkiyi Üstad Necip Fazıl anlatır:

“Zindan iki hece Mehmed'im lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!”

Amerika ne yapsın? Benim çelişkim varsa affola!
12.06.2010

0 yorum:

 
 
 
 
Copyright © güvence