Paranoya, komik bir hastalık mıdır?

4 Mayıs 2010 Salı

Hatırlar mısınız bilmem. Taraf Gazetesi'nin yazarlarından Yıldıray Oğur, İstanbul'da katıldığı bir panelde, "Ergenekon öyle bir örgüt ki, ona üye olduğunu bilmeyenler var" demişti de kopmuştuk. İşte durup dururken onun gibi komiklik yapasım geldi. Bu mizahla karışık yazıları da siteyi kurduğum günden beri boş tuttuğum "Gönlümce" köşesinde yayınlamaya karar verdim. Çünkü başından beri hep "Gönlümce" diye bir köşe olsun oraya da gönlümden geçenleri yazayım diyordum. Ama gönlümden sinema, edebiyat, hatta karakalem çalışmaları burada yayınlamak geçiyordu. Nihayetinde aşağıda okuyacağınız türde yazıları burda yayınlamaya karar verdim.

Gördüğünüz gibi fikir vardı da seçimi zordu. Yoksa "tedbirsiz hacet giderenin taş araması" misali değil vallahi. Düşündüm, taşındım. Bunca ağır gündemin arasında insanın birazcık da olsa tebessüm etmesi gerekir. Sonuçta ne kadar gergin bir atmosferde yaşasak da gülmek bir ihtiyaç değil mi.

Ee bunca ağırbaşlı gündem arasında biz de Levent Kırca gibi komiklik yapamayacağımıza göre, biraz daha yaratıcı olmamız gerekiyor.

Şimdi dostlar, sakın ha burda Taraf Gazetesi'nin bu ünlü yazarını Ti'ye alacağımı zannetmeyin. Adam sonuçta haklı çıktı.

Nasıl mı?

Bakın Gazeteci Yazar Şamil Tayyar, son katıldığı televizyon programında (Stv) son kitabı, "Gölge İktidar 1 Numaranın İzinde" adlı kitabından bahsederken AKP içinde de Ergenekoncular olduğunu söyledi. Şamil Tayyar'ın kitabında Ergenekon, Başbakan Erdoğan'ın hemşehrisinin de bulunduğu pek çok isme ulaşmış. Pardon bulaşmış. Yani bu ünlü Taraf Gazetesi yazarı çıkıp, "Başbakan da Ergenekon üyesi" diyebilirdi. Deseydi ne mi olurdu? Hani iki imzalı bir köşe vardı ya Taraf Gazetesi'nde, Önder Aytaç ve Emre Uslu'nun köşesi. "Apoletika." Hah işte o köşenin son yazısı, 16.05. 2009 tarihini taşıyor. Başılığı da, "AKP içinde güçlü bir Ermeni lobisi var." Bu yazıdan sonra bu ikili dağıldı.

Ne de olsa dilin kemiği yok. Şu görüşüme katılır mısınız bilmem. Ben diyorum ki, aslında bu kadar "Derin Paranoya", Ergenekon üyelerinde olmalıydı. Ama gel gör ki, panik ve paranoya başkalarında.

Hay Allah konuyu unuttum.Ben ne diyecektim nerelere geldim?

Bunca yıldır okuyorum, televizyonlarda izliyorum. Anladığım ve dahi kavradığım tek gerçek şudur:

Paranoya ve onun sonucu mudur bilinmez bol keseden sallamak, bu ülkede sadece bazılarına tanınmış hak gibi. Yani, atalarım nur içinde yatsın. Onlar olsaydı şimdi taşı gediğine kor, "....... " derlerdi. (İzninizle ben bu tırnak içini yazmayım ne olur ne olmaz. Neme lazım atalarımızın söylediği bir sözü bana maledenler çıkabilir. Tırstım vallahi.)

Ama yine de ben bu duruma daha fazla katlanamayacağım. İsyan ediyorum ve konuşma hakkımı olmasa bile paranoya hakkımı kullanıyorum. Hem de sınır tanımadan. Ama edebimle. Bunun için de şimdiden sürç-i lisan edersem affola.

BENİM PARANOYAM

Hani iki yazar bir hafta öncesinden yazıp çizdiler ya. "Falanca karakollara PKK baskın yapacak." Bunu da istihbarat raporlarına dayandırdılar. İstihbaratları da doğru çıktı. Şimdi konu dağılmasın aman unutturmayın, bu istihbarat raporları ile ilgili bir hikâye anlatacağım.

Efendim bu saldırıları önceden bilen gazeteciler anayasa değişiklik paketini önlemek isteyen zinde güçlerin provakatif eylemler yapacaklarını yazdılar. Bu provakatif eylemlerin başlangıç noktası olarak da Samsun'da Ahmet Türk'e atılan yumruğu örnek gösterdiler. Hatta dilleri varmadı ama gavurların şu sıralar diline doladığı "Kemalist Kurulu Düzen"in kurucusunun İstanbul'dan Anadolu'ya geçiş noktası olan ve Milli Mücadele'nin sembol kenti Samsun'daki bu eylemin özellikle kurgulandığını ima ettiler.

Eğer bu tez doğru ise, o zinde güçler, son 48 saatte (buraya lütfen dikkat) PKK'nın Ergenekon'la derin ilişkisi olan kanadına talimat verdi ve önce Tunceli'nin Nazimiye ilçesi Sarıyayla Jandarma Karakolu'na saldırı düzenletti. Orda 5 vatan evladı şehit düştü. Fakat içlerinde Samsunlu yoktu. Çünkü bu provakatif eylemi planlayanlar, kıvılcımın Samsun'da çakmasını amaçlıyordu. Olmadı. Bu kez Diyarbakır'ın Lice ilçesine saldırı düzenlettiler. Ordan Samsunlu bir şehit çıktı. Piyade Teğmen Ahmet Altunoğlu. Yani subay. Hani birileri soruyor ya, "Niçin uzmanlar şehit oluyor da subaylar olmuyor?" diye. Zinde güçler hem Samsunlu hem de bir subay şehit buldu. PKK'nın Ergenekon'la bağlantılı karanlık grubu, verilen görevi başarı ile yerine getirdi. Gecenin karanlığında hem Samsunlu, hem de subay bir vatan evladını özellikle arayıp buldu ve vurdu. Dünkü şehit cenazesinde de Samsun yerle bir oldu. Vatandaşlar ayaklandı, AKP il binasını yerle bir etti. Öyle mi?

Eee, bu arada Anayasa paketi de jet hızıyla Meclis'ten geçiyor. Ne oldu provakatif eylem amacına ulaştı mı?Anayasa değişikliği sekteye mi uğradı? AKP paketi geri mi çekti? Hem de siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili maddenin geçmemesine rağmen oylamalar gece gündüz devam ediyor.

Bu ne biçim paranoya? Bu ne biçim provakasyon kardeşim? Ben size bir şey demiyorum. Ama benim yerimde Osman Baydemir olsaydı ağzının dolusunca "Hassiktir lan" derdi.

İŞTE O İSTİHBARAT HİKÂYESİ:
____________________________

Yukarıda bahsini ettiğim istihbarat hikayesini, Şamil Tayyar çok iyi hatırlar. Çünkü kendisi bu olayın yaşandığı tarihlerde Milliyet Gazetesi'nde stajiyer muhabirdi.

1987 yazı idi. PKK'nın kırsaldaki silahlı eylemleri tırmanıyor, çatışmalara ilşikin bilgiler, internet ve fax henüz yaygınlaşmadığı için gazetelere MİT'in özel kuryeleri aracılığı ile iletiliyordu. İşte o günlerde, daha sonra PKK içerisindeki hesaplaşmada Apo'nun emriyle infaz edilip, bilahare örgüt içinde "şehit" ilan edilen Dersim Eyalet Komutanı Dr. Baran'a bağlı militanlardan biri, Mehmetcikle girilen çatışmada yaralandı.. Yaralının ilk tedavisi de çatışma alanından uzaklaştıktan sonra açık arazide yapıldı. İşte bu yaralı PKK militanının dağdaki tedavisi sırasında çok yakından, çalıların arkasından çekilmiş ve çok da net renkli (dia) fotograf, Hürriyet Gazetesi'nin manşetinde yayınlandı. Aynı gün aynı çatışmaya ilişkin Milliyet Gazetesi'inin de birinci sayfasında bir haber vardı. Ama Milliyet Gazetesi'nin fotografı, Hürriyet Gazetesi'nin fotografına nazaran daha küçük ve flu idi.

Herkes biliyordu ki, haberi de fotografı da gazetelere MİT vermişti.

Fakat bir sonraki gün ne MİT'in ne de gazetecilik camiasının aklından asla geçmeyecek bir olay patlak verdi. Milliyet Gazetesi, manşetine, "Büyük Kardeşe Büyük Resim" başlığını koyarak, isim vermeden MİT'i haber servisinde adil olmaya çağırıyordu. Bu Türk basın tarihinde yer alan ve bence iletişim okullarında ders olarak okutulması gereken bir konudur.

Unutmadan. Hürriyet Gazetesi ile Milliyet Gazetesi arasında kavgaya yolaçan ve MİT'i ortada bırakan o PKK haberi var ya, işte o haber, benim çalıştığım gazeteye de MİT'in yakışıklı bir kuryesi tarafından sarı zarf içerisinde fotografsız, sadece haber metni olarak iletildi.

Ne mi demeye çalışıyorum? Şamil kardeş sen anladın beni. 1987'de senin, benim çalıştığım gazeteye ve Hürriyet'e sarı zarf gönderen MİT, "PKK'nın ensesindeyim" mesajı veriyordu. Dr. Baran öldü. Ama PKK hep büyüdü. Senin kalemin kuvvetlidir. Yarın bir gün Ergenekon'un MİT'i kuşattığını da yazarsın sen. Ama o bilgi, ya da "istihbarat raporu" sana kimden gelir bilemem. Çünkü benim paranoyam ancak buraya yetiyor.
4 Mayıs 2010

0 yorum:

 
 
 
 
Copyright © güvence