27 Mayıs 2010 Perşembe

NATO İLE VERDİĞİNİ AB İLE GERİ ALMAK YA DA RASMUSSEN’İN KURT KAPANI

Türkiye, “Stratejik Derinlik” kitabının yazarı Ahmet Davutoğlu’nun akıl hocalığında ABD, Kafkasya, Orta Doğu ve Balkanlar’da kazanımı olmayan ancak, halka moral veren diklenmelerle diplomasi yürütüyor.

Siyaset arenasına girdiği günden buyana, “Dik dur ama diklenme” düsturunu kendisine şiar edinen Başbakan Erdoğan da içeriden ve dışarıdan çok alkış aldığı için eski müttefiklerine karşı diklenmeye başladı. “One minute” ve Orta Doğu’da BM’e rağmen inisiyatif kullanmak gibi örnekler henüz çok taze.

Diklenmek, diplomaside çözüm üretmemek, üretememek, ya da çözüm kanallarını tıkamaktır. Milli çıkarlar noktasında ipi çok önceden başkalarına kaptırırsanız, ya da “Stratejik Derinlik” hesaplamalarında hata yaparsanız hareket kabiliyetiniz de sıfıra iner.

Türkiye, 1952’den beri resmi olarak NATO üyesidir. 1959’dan buyana da AB’nin kapısında beklemektedir. NATO’nun en sadık ve en büyük üyelerinden biri. Buna rağmen 27 üyeli AB ile güvenlik anlaşması olmayan tek NATO ülkesidir Türkiye.

Türkiye, Kıbrıs sorunundan mütevellit diğer NATO ülkeleri gibi AB’nin güvenlik ve askeri sırlarını paylaşamıyor. Ama NATO üyesi AB ülkelerinin Türkiye’nin askeri sırlarına vakıf olması mümkün.

Kıbrıs Rum Kesimi, AB'ye katıldığı 2004 tarihinden beri AB’nin NATO ile ilişkilerini sarsıyor. Türkiye NATO’nun gizli belgelerine Kıbrıs Rum kesiminin erişimini veto ediyor. Kıbrıs Rum Kesimi de Türkiye'nin AB'nin savunma faaliyetlerine katılımını engelliyor.

Özellikle Eroğlu’nun KKTC Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra Kıbrıs üzerindeki baskı yoğunlaştı.

İşte bu noktada Türkiye’yi ve Müslüman Türkleri, ne kadar sevdiğini geçmişteki icraatlarından bildiğimiz NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, siyasi çözümler üretmeye başladı.

Rasmussen, önceki gün AB Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ile yaptığı görüşmeden sonra bir açıklama yaptı ve AB’nin Türkiye ile güvenlik işbirliği anlaşması yapması gerektiğini söyledi.

Türkiye ile Batı arasındaki Kıbrıs anlaşmazlığının, kısa sürede çözülecek bir sorun olmadığını ifade eden Rasmussen, aslında AB ile imzalanacak bir askeri ve güvenlik işbirliğini AB’ne tam üyelik yolunda kazanılmış yeni bir mevzi gibi pazarlamanın hazırlığı içinde.

Rasmussen diyor ki;

“AB, üyesi olmayan NATO üyesi ülkelerin güvenlik ve savunma alanında dile getirdiği endişelerin bazılarını gidermek için harekete geçmeli. AB, üyesi olmayan iştirakçileri askerî karar alma sürecine dâhil etmeli, Türkiye ile de bu çerçevede bir güvenlik anlaşması yapmalı ve Türkiye ile Avrupa Savunma Kurumu arasında  bir düzenleme yapmalı."

Rasmussen, daha şimdiden  bu anlaşma imzalanırken Kıbrıs Rum Kesimi’nin de masada olmasını şart koşuyor.

Almanya gibi Avrupa ülkelerinin Kıbrıs'a bakışından yola çıkarak, Kıbrıs’ta halâ bir savaş varmış görüntüsünün hakim olduğuna dikkati çeken Rasmussen,  Bu durumun can sıkıcı olduğuna işaret ediyor. Savaş görüntüsü nedeni ile silahlanmanın da had safhada olduğunu belirten Rasmussen, “Bu duruma son verilmeli ve taraflar savunma bütçelerini kısmalıdır” diyor.

NATO Genel Sekreteri olarak Türkiye’nin savunma stratejilerine vakıf olan Rasmussen, Türkiye ile AB arasında imzalanacak güvenlik işbirliği anlaşması ile Türkiye’nin Kıbrıs ve Ege’deki savunma harcamalarını AB dayatmaları ile de kontrol altına almayı hedefliyor. Buna Türkçe’de, “NATO ile verdiğini AB ile geri almak” denir.
27.05.2010

0 yorum:

 
 
 
 
Copyright © güvence