Devlet Olmak

2 Haziran 2010 Çarşamba

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İsrail’in yardım gemilerine saldırısı için, “Psikolojik olarak bu saldırı Türkiye için 9/11 gibidir. Çünkü Türk vatandaşları teröristlerin değil, siyasi liderlerinin açık kararıyla bir maksatla bir devletin saldırısına uğramışlardır” dedi… Hoppalaaa…


Bu bakan ya toplum psikolojisi bilmiyor, ya da Devlet’i tanımıyor.

ABD, kendi 11 Eylül’ü için 2. dünya savaşından sonra iki büyük savaş başlattı. Şimdi sen Dışişleri Bakanı olarak çıkıp, “Bu saldırı psikolojik olarak Türkiye için 11 Eylül gibidir” diyorsun. Nerde söylüyorsun? ABD’de. Kime söylüyorsun? ABD’ye. Sonuç?

Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

ABD kendi 11 Eylül’ü için neredeyse dünyanın en önemli petrol yataklarını ateşe verdi. Bunu yaparken de dünyanın yarısını “müttefik” olarak yanına aldı. Senin müttefikin kim?

İnsani yardım gemilerinde Yunanistan da dahil, etnik kökenine ve dini inancına bakılmaksızın dünyanın dört bir yanından insan var. Ama o insanların ülkeleri İsrail’in müttefiki.”Sınır komşuları ile sıfır sorun” sloganı ile yola çıkıyorsun ama sorunlar batağındasın ve yapayalnızsın.

Devlet yönetmek, derinlik sarhoşluğu içinde stratejik romanlar yazmaya benzemiyor.

Mavi Marmara’da hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Onlar kutsal bir görev aşkı ile yola çıktılar ama hayatlarını kaybettiler.

İsrail’in yaptığı tartışmasız bir insanlık suçudur. Onda hemfikiriz. Bu yardım konvoyunu durdurmanın elbette başka yolları da vardı. Fakat İsrail vurmayı tercih etti.

Bu noktada olaya bir de İsrail’in penceresinden bakmak gerekiyor. Bir kez daha yineliyorum. İsrail’in yaptığı katliamın hiçbir savunulur ve haklı tarafı yoktur.

Ama arkadaşlar, dostlar, ey insanlar, ister terörist deyin ister eşkıya deyin. İsrail kendi mantığı içinde devlet olmanın gereğini yapmıştır. Yani devlet gibi davranmıştır. “Gemiler daha fazla yaklaşırsa müdahale ederim” demiştir ve etmiştir. Fakat, Türkiye de dahil dünyanın hiçbir devleti, böyle bir olasılığı göz önünde tutmamıştır.

Yardım gemilerindeki hümanist atmosfere inat, hiçbir devlet, İsrail kadar realist olmamıştır. Hiçbir devlet gemidekilere “Dikkatli olun” dememiştir. Kimse İsrail’i yücelttiğimi ya da savunduğumu söylemeye kalkışmasın. Kim ne derse desin, günahı ile sevabı ile devlet olmanın gerekleri vardır.

Ok yaydan çıktıktan sonra dönüşü yoktur. Delikanlılığın kitabını yazanlar bilir. Buna alemde, “racon” derler. Yeryüzünde de Türklerin üzerine “racon” kesen anasından doğmamıştır. Ne yazık ki, o da Türk mitolojisinde kalmıştır!

Demem o ki, ABD 11 Eylül saldırılarının hemen akabinde devlet olarak, “Bu saldırılar karşılıksız kalmayacak, hesabı sorulacak” dedi. Dediğini de yaptı. “Vuracağım” dediği hedefleri vurdu.

Şimdi sen kalkıyorsun, “Gazze’ye insani yardım götüren gemilere yapılan saldırı, psikolojik olarak Türkiye için 11 Eylül gibidir” diyorsun. Allah aşkına bu cümledeki “saldırı” kelimesini nereye, “psikoloji” kelimesini nereye, “gibi” kelimesini nereye koyuyorsun? Dünyanın hangi Dışişleri Bakanı, böylesine insanlık dışı bir saldırı sonrası “gibi” türünden edatlarla konuşma yapar? Türkçe’de “gibi” edatı benzetmede ya da kıyaslama hallerinde kullanılır.

Arkadaş, “gibi”sini arama. Aslı sende. Muavenet’in vurulması senin için 11 Eylül değilse; NATO helikopter ve uçaklarının PKK’ya silah, mühimmat ve sağlık malzemesi taşıması senin için 11 Eylül değilse; PKK’nın binlerce Mehmetçiği şehit etmesi senin için 11 Eylül değilse; Stratejik müttefikinin Türk Askeri’nin başına çuval geçirmesi, senin için 11 Eylül değilse; bugüne kadar hiç OHAL kapsamına bile girmemiş, terör riski olmayan bir bölgede askeri karargahın basılıp 7 şehit vermen senin için 11 Eylül değilse yalama oldun demektir.

Nasıl Başbakan, “İsrail’in yalanlarından bıktık” diyor, biz de Devlet otoritesinin ve iradesinin yalama olmasından bıktık.

İsrail’i vuracak mısın? HAYIR. Büyükelçiliğine kilit vuracak mısın? HAYIR. İsrail’in büyükelçisini “İstenmeyen adam” ilan edecek misin? HAYIR. İsrail’e ekonomik, ticari müeyyide uygulayacak mısın? HAYIR. BOP ya da türevlerinin eşbaşkanlığından istifa edecek misin? HAYIR.

Başbakan Vekili, daha ilk gün devlet televizyonuna çıkıp, “Kimse İsrail’e savaş ilan etmemizi beklemesin” diyor. Allah var, biz de beklemiyorduk zaten. Milli Savunma Bakanı, İsrail’den insansız uçak alımlarının devam edeceğini açıklıyor. Enerji Bakanı, İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerin ticari boyutundan bi-haber, “Bürokrat arkadaşlar ne yapabileceğimize bakıyor” diyor. Başbakan, Obama ile telefon konuşmasında İsrail’e rest çekme icazeti alamadığını itiraf ediyor ve, “İsrail bölgedeki en iyi dostunu kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya” diyor. (Siyasi hayatınızı siyonist düşmanlığı üzerine inşa etmenizi bir kenara bırakalım) Bu tehlikenin realiteye dönüşmesi için daha kaç müslümanın ölmesi gerektiğini galiba Obama biliyor..!

O zaman ne konuşuyorsunuz? O zaman, 11 Eylül benzetmesini neden yapıyorsunuz?

Diyelim ki, bütün cesaretinizi topladınız. Diyelim ki, bütün uluslararası ve diplomatik altyapıyı hazırladınız. Diyelim ki, sizi 5 değil, 25 yıl iktidarda tutacak bir karar aldınız. Diyelim ki, İsrail’i vurmaya niyetlendiniz. Kim ile nasıl vuracaksınız?

“Ben Devletim” diyen “One minute” ın intikamını vurarak alıyor. Sıkıyorsa siyasi endişelerden sıyrıl sen de vur.

Sizin gemicikler nasıl yürüyor bilmem ama lafla “Devlet Gemisi” yürümüyor.

Son bir not:

Siyaseti ve dünyayı çok iyi okuyan stratejist bir dostum, “AKP, referandum ya da erken seçimde bu saldırıyı kullanacaksa İsrail ile gerilimi önümüzdeki 1 ay zarfında tırmandırması gerekir” dedi. Ama seçimin sonucunu söylemedi. Onu da ben söyleyim. Eğer AKP, referandum ya da erken seçimde bu argümanı kullanırsa çok büyük hasar alır.

Neden mi?

Radikal İslamcıları, tarikat ve cemaatleri, mütedeyyin müslümanları, mazlum savunucularını, yıllardır diri tuttukları siyonizm düşmanlığı ile aynı cephede toplayan siyasi hareket, doğduğu günden buyana Türkiye’yi yönetenlerin istisnasız hepsini, “siyonizmin uşağı” olarak ilan edegeldi. Bugün bunun aksini isbat etmenin tam zamanıdır.
02.06.2010

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Çok güzel bir değerlendirme. Sanırım haramilere karşı kervan koruyan kabadayının hikayesini bilirsiniz. Bizimkilerde kızıp harekete geçene kadar kırk kişiyi misafir edip kırkbirincinin havlusu olması gerekiyor herhalde. Selamlar

 
 
 
 
Copyright © güvence